

Sanat dünyası, zaman zaman öyle anlarla sarsılır ki bu anlar bir yandan alay konusu olurken beraberinde derin tartışmaları da tetikler. İlk bakışta “Bu sanat mı?” sorusunu sorduran işler, kısa sürede sanat piyasasının hem eleştiri hem de cazibe odağı hâline gelir.
Sanat dünyasında provokatif eserler, hem estetik hem de ekonomik dinamikleri yeniden şekillendirme potansiyeline sahiptir. Maurizio Cattelan’ın 2019’da Art Basel Miami Beach’te sergilediği “Comedian” adlı –duvara bantlanmış bir muz– işi, bu potansiyelin somut bir örneğidir. 120 bin dolarlık satış fiyatıyla dikkat çeken bu iş, çağdaş sanat piyasasının işleyişine dair önemli ipuçları sunuyor. “Comedian”ın sanat piyasasını bu ölçüde hareketlendirmesi, Marcel Duchamp’ın hazır-nesne (readymade) kavramıyla başlattığı kavramsal sanat anlayışının ancak böyle bir provokasyonla güçlü bir etki yaratabileceğini gösteriyor bizlere.
Küreselleşme, neoliberal ekonomi ve dijital medya, sanat piyasasını öyle hızlı bir dönüşüme uğrattı ki bu değişim, yalnızca sanat tarihçilerinin değil, sosyologların, ekonomistlerin ve kültür teorisyenlerinin dikkatini de gerektiriyor. Modernite sonrasında, sanat eserinin maddi değeri ile sembolik anlamı arasındaki gerilim, çağdaş sanat piyasasının temel paradokslarından birine dönüştü. Sanatın ne olduğuna dair sorular “Comedian” ile yeniden gündeme geldi.

Marcel Duchamp’ın 1917’de sergilediği “Fountain” (Çeşme), sanatın tanımını kökten değiştirmişti. Bir pisuvarı sanat eseri olarak sunarak Duchamp, sanatın nesnel estetiğinden çok, bağlam ve niyetle şekillendiğini savunur. Bu hamle, sanatın ontolojik sınırlarını sorgulayan bir dönüm noktasıdır. Arthur Danto “sanat dünyası” teorisinde bu durumu, bir eserin statüsünün kurumsal onay ve kültürel çerçeve ile belirlendiği fikrini savunur.[1] Ancak Duchamp’ın kavramsal sanat için attığı bu temel, 20. yüzyıl boyunca teorik bir çerçeve olarak kalmış, sanat piyasasının bu fikri ekonomik bir dinamik hâline getirmesi zaman almıştır. Sanatı, maddi üretimden (zanaat) ziyade fikre dayalı bir sistem içinde konumlandırarak değerinin belirlenmesi, çağdaş sanat piyasasında küreselleşme ve neoliberal ekonomi ile birlikte belirginleşti. Öyle ki kavramsal sanat alanı, Joseph Kosuth’un “Bir ve Üç Sandalye” gibi eserleriyle yeni bir boyut kazandı. Kosuth, sanatı bir fikir olarak tanımlarken Duchamp’ın nesne odaklı yaklaşımını dilbilimsel ve felsefi bir sorgulamaya dönüştürdü. Yine de kavramsal sanatın piyasayla ilişkisi sınırlıydı. Koleksiyonerler ve galeriler, fiziksel nesnelere dayalı bir ekonomi içinde hareket etmeyi sürdürdüler. Sanatın fikir olarak değer kazanması, ancak küreselleşme ve sanat fuarlarının yükselişiyle mümkün oldu. Tabii bu yükseliş, sanatın bir nesne olmaktan çıkıp bir “jest” hâline geldiğini savunan bir yaklaşımı da beraberinde getirdi. İmgeler, jestin somut bir şeye dönüşmesi, yani şeyleşmesinin yanı sıra bu jestin geçiciliğiyle yok olup gitmesidir. Giorgio Agamben, Deleuze’e atıfla söz konusu edilmesi gerekenin imgelerden ziyade jestler olduğunu vurgular. Ona göre jesti tanımlayan temel özellik, onda artık bir üretim ya da doğrudan bir eylemin değil, bir üstlenmenin ve bu üstlenmeyi taşımanın ön planda olmasıdır.[2] Jest, bu bağlamda, sanatçının (niyetini) ya da eserin anlamını sabit bir formda dondurmaktan ziyade, bir hareketin, bir duruşun ya da bir varoluş anının izini sürmekle ilgilidir. Bu, sanatın maddi bir nesneden çok, bir deneyim ve etkileşim alanına dönüştüğünü gösterir; jest, izleyicinin algısında yeniden şekillenir ve bu yeniden şekillenme sürecinde bir yandan var olur, bir yandan kaybolur.

“Comedian”, sanatın provokatif yanını ekonomik kazanca dönüştürerek tartışmalı işler üzerinden şekillenen sanat piyasası dinamiğini hızlandırdı. Eser, Duchamp’ın hazır-nesnelerinin soyut eleştirisini somut bir piyasa hareketine çevirerek çağdaş sanatın hem eleştiri hem de meta olma ikiliğini tekrardan tartışmaya açtı. Sanat piyasasının “Comedian”a –satış rakamları, medya ilgisi ve koleksiyoner talebi cinsinden– verdiği tepkiler, çağdaş sanatın, Duchamp’ın öngördüğü kavramsal devrimin ötesine geçerek ancak böylesi radikal bir yaratıcılıkla gerçek bir dönüşüm ortaya koyabileceği gösterir nitelikte. Eser, sanatın eleştirel gücünü korurken aynı zamanda bir meta olarak işlev görür. Bu bağlamda Hal Foster, “sanatın dönüşü” tartışmalarında sanatın hem eleştiri hem de piyasa aracı olarak var olabileceğine dikkat çeker.[3] “Comedian” işi, bu çelişkili yansımanın en ustalıklı formlarından biri olur.
“Comedian”, bir muzun ötesinde, sanatın sembolik sermayesinin bir yansıması olarak düşünülebilir. Eserin 120 bin dolara satılması, sanatın bir statü sembolü ve diyalog aracı olarak rol oynadığı gerçeğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bourdieu’nün “sembolik sermaye” kavramsallaştırması ile düşündüğümüzde “Comedian”ın, alıcısına yalnızca bir obje değil, sanat dünyasında seçkin bir konuma erişim sunduğunu da söyleyebiliriz.[4] Eserin medyada viral hâle gelmesi ve sosyal platformlarda tartışılması, çağdaş sanat piyasasının dikkat ekonomisiyle işlediğini tekrardan ortaya çıkarmıştır.
Bu dinamikleri anlamak için başka örnekler de mevcut. Damien Hirst’ün 2007’de “For the Love of God” adlı elmas kaplı kafatası, 50 milyon sterline satılarak sanatın lüks tüketimle kesişiminin önemli örneklerinden biri oldu. Hirst, maddi gösterişle etki yaratırken “Comedian”, minimal bir nesneyle aynı sonucu elde etti. Yine Banksy’nin 2018’de kendi kendini yok eden “Girl with Balloon” eseri ise, Sotheby’s müzayedesinde değerini ikiye katlayarak provokasyonun piyasa gücünü kanıtladı. Bu eserlerin gördüğü ilgi, sanat piyasasının nesneye değil, hikâyeye ve bağlama yatırım yaptığını gösterir. “Comedian”, bu trendi minimal bir jestle maksimum etkiye dönüştürerek piyasanın sınırlarını zorladı.

Duchamp’ın mirası teorik bir çerçeve sunarken Cattelan’ın muzu, bu çerçeveyi 21. yüzyılın ekonomik ve kültürel gerçekliğine taşır. Sanat piyasasını, hem mevcut dinamikleri yansıtan hem de onları dönüştüren bir alan olarak düşünmek gerek. Çağdaş sanat alanı, bu tür ve benzeri provokasyonlarla, küresel ekonomik bir güç hâline geldiğini her seferinde tekrardan ortaya çıkarıyor. Sanatın sınırlarını zorlamak, piyasanın sınırlarını genişletmenin en etkili yollarından biri artık.
Muz olayı, sanat piyasasını hareketlendirdi çünkü çağdaş sanatın en büyük sermayesi olan ilgiyi ve tartışmayı ateşledi. Duchamp sonrası dönemde sanat, nesneden ötede bir deneyim, bir provokasyon ya da bir yatırım aracı olarak yeniden tanımlandı. Cattelan’ın muzu, bu yeniden tanımlamanın hem bir parodisi hem de bir zaferiydi. Belki de çağdaş sanat ancak böyle cesur ve absürt bir hamleyle Duchamp’ın attığı temellerin üzerine gerçek bir ivme inşa edebilirdi.
Sonuçta duvara bantlanmış bir muz, sanatın ne kadar ciddi bir oyun olabileceğini hepimize bir kez daha hatırlattı.
Hamza Algül
*Kapak Görseli: “Tanrı Aşkına”, Damien Hirst, 2007.
[1] Arthur Danto, Brillo Kutusu, Çev. Can Kayaş, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2016.
[2] https://www.e-skop.com/skopbulten/jest-uzerine-notlar/3429
[3] Hal Foster, Gerçeğin Geri Dönüşü, çev: Esin Hoşsucu, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2009.
[4] Pierre Bourdieu, Kültür Üretimi, çev: Sibel Yardımcı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2023.
İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa tabidir. Sitenin içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge, her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Zift Sanat’a aittir.