“At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur.”
Dede Korkut
Mitolojik öykülerde var olan ama gerçek hayatta bulunmayan pek çok canlı var. Tabii ki mitolojideki hayvanlar gerçek hayvanlardan esinlenerek hayal edilir. Bu hayvanlardan biri de attır. At kimi zaman kanatlı, kimi zaman olay örgüsündeki kahramanının özel yetenekleri bulunan yardımcısı, kimi zaman bilgeliğin gösterildiği sembolik varlık, kimi zaman da sözün ve yiğitliğin estetik ifadesi olarak geçer mitolojik anlatılarda.
Şehir tanrıçası Pallas Athena (Minerva)’nın atı ehlileştiren ilk kişi olduğu belirtilir. Buna neden gerek duyduğu ise uygarlığın, el sanatlarının, tarımın kurucusu, atın dizginlerinin mucidi olmasına bağlanır. [1] At en çok, savaşçı yiğitlere yardımcı olmasıyla bilinir. Savaşçıların rüzgâr gibi hızlı hareket etmelerinde ve düşmana karşı üstün bir pozisyonda durmalarında atlar çok yardımcı olur. Kanatları görünmeyen kuş gibi hızla uçuveren atlar, süratleri ile büyük mesafeleri kısa sürede aşabilir. Ata bu gücünü verenin tanrı Poseidon olduğu kayda geçer mitolojik anlatılarda:
“Poseidon efendimiz, bu yüceliği sen verdin bize,
Güçlü atları, genç atları, derinlikler yasasını sen verdin.” [2]
Gerçek hayatta ise atları ilk evcilleştirilen ve savaşlarda kullanan milletin Türkler olduğu söylenir. Rivayete göre Türkler, atı askeri, ekonomik ve sosyal hayatın her alanında kullanmak için ehlileştirirler. Göçebe Türkler, atlarla birlikte bozkırda daha hızlı ve becerikli hareket ederler. Bu sayede farklı savaş kabiliyetleri ve at binme becerileri geliştirirler. Atlarla hem yarışmalar düzenlemiş hem de oyun oynamışlardır. Böyle farklı veçhelerde görünmesi, Türkler için siyasi, medeni, iktisadi, sosyal ve kültürel alanda atın ne kadar önemli olduğunu gösterir. Bu yüzden Türklerin deyimlerinde, atasözlerinde, destanlarında; dili, mitolojisi ve sanatında at, yoğun biçimde karşımıza çıkar.
Efsaneler ve destanlarda at ile sahibi arasındaki duygusal bağ, cesaret ve güç çerçevesinde işlenir. At, kişilik kazanır; zekâsı, anlayışı ve dostluğu ile dikkat çeker. Hem sahibinin en değerli varlığı hem de zafer aracı olarak belirir. Türk mitolojisinde “kutlu hayvan” olarak yer alan at, rüzgâr gibi koşan, mağarada yaşayan, topraktan ve sudan çıkan, gökten inen kanatlı varlık şeklinde tasvir edilir; bu minvalde ata güzellemeler yapılır. Atın mahiyetini gösteren Dede Korkut hikâyelerinden birinde yer alan Bamsı Beyrek’in, aygırı Bengi Boz’u nasıl övdüğüne bakılabilir:
“Açık bir meydana benzer senin alıncığın,
Geceleyin ışık saçan taşa benzer senin gözceğizin,
İbrişime benzer senin yeleciğin, ikiz kardeşe benzer senin iki kulacığın,
Eri muradına erdirir senin arkacığın,
At demem sana kardeş derim,
Kardeşimden ileri,
Başıma iş geldi yoldaş, derim,
Yoldaşım ileri!” [3]
Atlar bilgelik ve yeteneğin de temsilcisidir kimi zaman. Tüm görevlerde kahramanın yanında yer aldığı için şanlıdır. Bazen kaçıp kurtulmak isteyen bir güzelin, bazen bir diyarı almak isteyen kahramanın manevi arkadaşı ve yardımcısıdır.
Yunan mitolojisindeki Troya efsanesi, cansız bir obje olarak atın insanlara yardım ettiği büyük savaşlardan birini konu eder. Odysseus’un Troya’yı fethetmek için ortaya attığı fikir üzerine güçlü komutanlar tahtadan yapılmış bir atın içine saklanırlar ve atı Troyalılara armağan ederler. Geride bıraktıkları bir arkadaşları, atın içinde saklanan komutanları gece olunca şehrin dışına çıkarır. Tabii burada atı sadece durağan bir varlık olarak görmemek gerek. İlahları şerefine kurbanlar kesen, merasimler düzenleyip müsabakalar yapan Troyalılar için tanrı Poseidon’un da oyun içine kattığı bir oyunu vardır. Troyalı rahiplerden Laokoon, ata güvenmez ve her ne kadar Troyalılara onu şehrin içine almamaları gerektiğini söylese de sözünü dinletemez. Poseidon iki yılan gönderir denizden. Yılanlar, Laokoon ile oğullarını herkesin gözünün önünde yutar ve bunun üzerine Troyalılar, atı içeri almazlarsa tanrıların çok kızacağını anlarlar.
“Alın içeri tahta atı,
Athena’ya götürün,
Zeus’un kızına armağan olsun.” [4]
Odysseus’un bilgeliği ve yeteneğinin sembolik temsilcisi olarak at, içinde sakladığı hazineyi yani askerleri gece “doğurarak” bir zaferin kazanılmasına bir anlamda ebeveynlik yapar.
Güç ve yetenek demişken özel güçlere sahip atlardan bahsetmeden olmaz. Güçlü atlar kimi zaman hırçın, söz dinlemez ve asi olur. Güneş tanrısının atları da asi mi asi, kızgın mı kızgın, hırçın mı hırçındır Yunan mitolojisinde. Oğlu Phaeton’a “tek dileğini söyle, yapacağım,” diyen Güneş tanrısı, bu vaadinden dolayı pişman olur. Çünkü oğlu her gün gökyüzüne sürdüğü ışıklı arabasını sürmek ister; gecenin gündüz, gündüzün gece olması için koşturan atların seyisi olmayı diler. Taşıdıkları arabadaki sürücünün çaylak olduğunu anladıklarında bu atları durdurabilmek mümkün değildir. Güneş tanrısı, “benim arabamı tanrılar bile kullanamaz” [5] der ama nafile, oğluna sözünü dinletemez. Delikanlı bir kere kafaya takmış, isteğinden geri çekilmemiştir. “Yolu düşün,” der baba, “Atlar kızgın mı kızgın; güçleri kuvvetleri tüm canlılarınkinden çok daha fazla.” Phaeton, babasını asla duymaz; ışıklı arabadaki atlarsa dizginleri tutamayan genci dört nala gökyüzünden yeryüzüne taşırlar. Atlar, Doğu rüzgârını da geçerek yeryüzüne inerler. Yeryüzündeki tepeler tutuşuverir, vadileri ateş sarıverir, ırmaklar buhar oluverir. Ateşlidir nihayetinde atların işi; arabada güneşi taşırlar; geceyi gündüz, kışı yaz yapmak için. Ölümsüzdür de bu atlar bir yandan; Kral Ares’in, Hippodameia adını verdiği güzel ve ölümsüz at gibi. [6] Bu atlara üstünlük de verilir diğer hayvanlar yanında. Çünkü kimsede olmayan güneşi taşıma görevini yerine getirirler.
Türk mitolojisinde ya da destanlarında ise sahibiyle birlikte anılan atların bir anda güçlerinin arttığından, konuşabildiğinden, uçabildiğinden bahsedilir. Güçlü, kuvvetli, iyi at hiç yorulmaz, düşmanını uzaktan tanır, sahibini uyarır. Eğer üzerinde taşıdığı kahramanı ölürse onu doğduğu toprağına geri götürür; vefalıdır. Türklerde savaşçılar için çok önemli olan atın en iyisi yiğit olanlara verilir. Dede Korkut, Boğaç Han’a isim vermezden önce der ki:
“Hey, Dirse Han! Beylik ver bu oğlana,
Taht ver, marifetlidir…
Boynu uzun cins at ver, bu oğlana,
Biner olsun hünerlidir.” [7]
At, Dede Korkut hikâyelerinde genellikle “Kara koç atlar” [8], “Yelesi kara cins atına binen yiğit” [9], “Kara koç atları kişnettiren” [10], “Yağız al atını gel ver bana” [11] gibi ifadelerle anılır. Bu seslenişlerden anlaşılır ki atın genellikle yağız cinsine itibar gösterilir, bir de aygır olanına.
“Kalkıp yerimden doğrulayım,
Yağız ata ben bineyim,
Gelen Kafir benimdir, ben varayım.” [12]
Atların mitolojilerde türlü türlü özelliklerinin olduğu belirtilmişti. Sekiz ayaklı atlar, gövdesinin üstü insan aşağısı at olanlar, kanadı olup da uçanlar… Bu özellikler atların düşmanları karşısında üstün olmasını sağlar. Kimi zaman yeryüzünden yerin dibine yolculuk edebilir, cehenneme inebilirler. Görevleri vardır çünkü; ya kurtarıcıya yardım ederler ya da cehennemin bekçisine hizmette bulunurlar. Meselâ, “Yer altı tanrısı, Demeter’in kızını (Persephone) bileğinden tutarak kömür karası atların çektiği arabasına atarak” [13] kaçırır. Cehennem sıcağına dayanabilen bir canlı olmak da ayrı bir dayanıklılık gerektirir. Atlar mitolojide genellikle güçlü, kuvvetli, yenilmez, zeki, kabiliyetli canlılar olarak ifade edilir.
Mitolojik atlar içinde özelliğinden dolayı kendisine en fazla yer bulan atlardan biri Pegasus’dur. Yunan kahramanı olan Bellerophon’a, Chimera’yı yenerken yardım ettiğinden dolayı, tanrı Zeus onu bir takım yıldızına çevirir ve ona gökyüzünde tanrıların yanında bir yer verir. Pegasus’un doğuşu ise şöyle anlatılır: “Perseus, bir zamanlar Gorgon’u öldürmüştü ya, işte Gorgon’un akan kanından Pegasus fışkırmıştı.” [14] Ve bu ata yapılan güzelleme:
“Kanatlı bir at, yorulmaz uçmaktan,
Gece gündüz rüzgârlarla yarışır.” [15]
Pegasus, zeki bir hayvan olmasıyla da bilinir. Dostu Bellerophon ile gece gündüz uçmaktan yorulmayan at, günlerden bir gün Bellerophon’un Olympos’a gitmek, ölümsüzler arasına katılmak düşüncesiyle şaha kalkar çünkü Olympos’a uçmak istemez. Bellerophon üsteleyince de at kızıp binicisini sırtından atar ve yolları ayrılır. Sıradışı konumuna rağmen Pegasus, tanrılara karşı haddini bilir.
Türk destanları ve mitolojilerinde en çok bilinen atların Şubar, Akkula, Burşun, Kilin ve Ciren olduğu söylenebilir. Şubar; uçabilen, konuşabilen, sahibinden önce uyanıp savaşta ve barışta kahramanın yanından ayrılmayandır. Akkula ise sadık ve zekidir. Düşmana saldırabilen bu at, çok görkemlidir. Bacakları o kadar uzundur ki altından iki hörgüçlü devenin geçebileceği söylenir. Dede Korkut’ta geçen şu ifade sanki Akkula içindir: “Ayağı uzun cins ata binen kervancı, / Ünümü anla, sözümü dinle kervancı.” [16] Ak ve Kök Burşunlar ise Türk mitolojisindeki ikiz atlardır. Kilin, boynuzlu attır. Boynuz, onun gücünün simgesidir. Konuşabilen bir at olarak Ciren ise bu niteliğiyle sıradışıdır.
Sonuç olarak Yunan ve Türk mitolojilerindeki atların ortak noktaları, öncelikle üstün güçleri barındırmaları gibi görünür. Bunun yanında her iki mitolojide de atların ehlileştirildiği, günlük hayatı kolaylaştırdığı fark edilir, bilgeliğin ve gücün sembolü olarak görülür. Türk mitolojisinde farklı olarak yiğitlik daha ön planda belirir. Ayrıca atlar kimi zaman insanlardan daha zeki varlıklar olarak yeryüzü ve gökyüzündeki konumlarına göre hadlerini bilirler ve sahiplerine yol gösterirler; dostunu ve düşmanını tanırlar. Cahit Zarifoğlu’ndan bir güzellemeyle söz nihayete ersin:
“Sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla ben kaldım
Sevindiniz işte alın kurtulun. Aha size son atım”
Betül Sezgin
[1] Edith Hamilton, Mitologya, çev. Ülkü Tamer, 14. basım, İstanbul: Varlık Yayınları, 2006, s. 16.
[2] Edith Hamilton, Mitologya, s. 15.
[3] Cüneyd Emiroğlu (haz.), Dede Korkut Hikâyeleri, İstanbul: Sebil Yayınları, 1972, s. 126-127.
[4] Edith Hamilton, Mitologya, s. 153.
[5] Edith Hamilton, Mitologya, s. 95.
[6] Edith Hamilton, Mitologya, s. 177.
[7] Dede Korkut Hikâyeleri, s. 21.
[8] Dede Korkut Hikâyeleri, s. 190.
[9] Dede Korkut Hikâyeleri, s. 346.
[10] Dede Korkut Hikâyeleri, s. 58.
[11] Dede Korkut Hikâyeleri, s. 62.
[12] Dede Korkut Hikâyeleri, s. 170.
[13] Edith Hamilton, Mitologya, s. 31.
[14] Edith Hamilton, Mitologya, s. 98.
[15] Edith Hamilton, Mitologya, s. 98.
[16] Dede Korkut Hikâyeleri, s. 121.