Taha Toros, zengin arşiviyle tanınan bir biyograf ve arşivci. 1912’de Adana’da doğan Taha Toros, İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesini bitirdi. Adana Sanayi Odası’nda genel sekreterlik, Ticaret Bakanlığı’nda başmüfettişlik gibi görevlerden sonra Paris ve Vatikan arşivlerinde araştırmalar yaptı. Toros Demetleri, (1929) ve İki Ses Geliyor (1931) adlı iki şiir kitabı, Türk Kadın Şairleri (1934) adlı bir antoloji; Dadaloğlu (1940), Fikret Mualla (1986), İlk Kadın Ressamlarımız (1988) başlıklı biyografilerinin yanı sıra folklor, edebiyat ve çeşitli alanlarda kitapları yayınlandı. Ayrıca anılarını Mâzi Cenneti (1992) adıyla kitaplaştırdı.
Alpay Kabacalı’nın Taha Toros’la 1992’de Cumhuriyet gazetesinde yaptığı röportajdan Taha Toros’un sıradışı kişiliği ve kıymetli arşivine dair fikir verecek bir parçayı okurlarımızla paylaşıyoruz.
Bu parçayı Kabacalı’nın Kültürümüzde İnsan Adaları başlıklı kitabından alıntıladık.*
*
“Tarihçi için en önemli kaynak, hiç kuşkusuz arşivdir, belgedir. Taha Toros’un evlerine sığmayan, bir bölümünü kiraladığı depoda bulundurmak zorunda kaldığı arşivinde neler var? Son halife Abdülmecid’in genel sekreteri Hüseyin Nakıp Bey’den bağış yoluyla kendisine kalan belgelerle Paris elçisi Salih Münir ve Viyana elçisi Mahmut Nedim Paşalardan, yazar Abdülhak Şinasi Hisar’dan kalan belgeler başta olmak üzere, çeşitli konularda on binlerce doküman… Taha Toros, Paris’te kaldığı süre içerisinde bütün parasını bitpazarında bulduğu, Türkiye’den kaçırılarak götürülmüş harita, resim, kartpostal vb. ile birtakım eşyaya yatırıyor ve bunları 17 sandık içerisinde Türkiye’ye getiriyor… Anadolu’da dolaşırken Harput Süryani Kilisesi’nden alınma, ilk Hristiyanlık döneminden kalmış vaftiz taşı (beşini Almanlar çalmış, biri Macaristan’daki bir müzede), Alevilerin dinsel törenlerinde kullanılan horoz vb. tarihi eşyayı elde edip yok olmaktan ya da kaçırılmaktan kurtarıyor.
Amerikalılar, yüklüce bir para karşılığında arşivini satın almak istiyorlar, (arşivindeki belgelerin bilgisayara yüklenmesi iki buçuk yıl alacak), geri çeviriyor. Bu arşiv, onun “besini”. (Ama gençlere bir öğüdü var: “Benim gibi çok dağılmasınlar. Bir iki konu alsınlar, onu geliştirsinler,” diyor.) Kırk elli yıldır dostlarıyla birlikte gerçekleştirdikleri “kültür sohbetleri” de “besin değerinde”… Buna karşılık, biraz içine dönük yaşamaktan, biraz alıngan oluşundan yakınıyor. Yine de, yurt içinden ve dışından araştırmacıların, bilim adamlarının kendisini aramalarından, bilgisinden ve arşivinden yararlanmalarından hoşnut görünüyor -elinden gelen yardımı hiçbir zaman esirgemiyor.
[…] Babası bilgili, tarihe, gezi kitapları okumaya meraklı bir din adamı. Genişçe bir kitaplığı var. O kitaplık, edebiyat sevgisinin ilk tohumu oluyor. Daha ilkokuldayken yaz aylarında Toroslara, yaylaya çıktıkça, gelip geçen aşiretlerden türküler derlemeye yöneliyor.
[…] Taha Toros’un ilk manzumeleri ve çizgileri (resimli bulmaca vb.) İstanbul’daki çocuk dergilerinde yayımlanıyor. Lisedeyken o sırada Maarif Emini olarak Adana’da bulunan edebiyat tarihçisi İsmail Habib Sevük, okul müdürü aracılığıyla onu yanına çağırtıp şiir defterinden seçtiği manzumeleri çıkardığı Maarif Mecmuası’nda yayımlıyor (1927). Latin harflerinin alınmasından sonra adı Memleket’e dönüşen bu dergide ve Ankara’da çıkan Hayat’ta şiir yayımlamayı sürdürüyor; ilk şiir kitabını da lise sıralarındayken bastırıyor (Toros Demetleri, 1929).
Adana’da folklor denemeleriyle başlayan araştırmacılık tutkusu zamanla kültür konularına yöneliyor ve şiiri bırakıyor. İnceleme ve arşiv çalışmalarının kendisini adeta başka bir dünyada yaşattığını, bu yaşında bile tutkuyla çalıştığını söyleyen Taha Toros, mutluluğa ulaşmayı başarmış az sayıda kişilerden biri.”
*
Taha Toros Mâzi Cenneti başlıklı hatıratında arşivciliği ile ilgili şöyle diyor:**
“Bendeki arşiv hastalığı, küçük yaştayken yaptığım derleme ve araştırmalarla başladı. Yaşlılığımın son dönemine kadar devam etti. Bugün zevkine doyum olmaz bir kütüphanenin ve arşivin içinde yaşıyorum.
Arşiv oluşturmak, özellikle ülkemizde nadir yetişen biyograf olmak, bibliyografyada uzmanlık kazanabilmek, yararına yürekten inandığım kültür zenginliklerindendir. Yaşamım boyunca bunu yapmaya çalıştım. Aslında bu konularla ölesiye uğraşmak, tedavisi mümkün olmayan bir hastalık gibidir. Bugün kanser hastalığının bile tedavisi mümkün. Ama arşiv hastalığının tedavisi yok! Ne diyelim, Tanrı bu türden hastalığa yakalananları kurtarmasın!”
*
Taha Toros, 100 yaşındayken 26 Ocak 2012 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Arşivi 2015 yılında İstanbul Şehir Üniversitesi tarafından alındı ve Kalkınma Ajansı’nın desteklediği bir proje bağlamında dijital ortama aktarıldı. Şehir Üniversitesi 2020 yılında kapatılınca arşiv de diğer koleksiyonlarla beraber erişime kapatıldı. Bugün arşive Marmara Üniversitesi kütüphanesinden erişilebilmektedir.
Zift
*Alpay Kabacalı, “Geçmişin Tadı Var: Taha Toros” Kültürümüzde İnsan Adaları, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 101-104.
**Taha Toros, “Kendime Dair”, Mâzi Cenneti, İstanbul: İletişim Yayınları, 1995, s. 23.
Kapak görseli: https://patrimoineculturel.cfwb.be/reconnaissances-subventions/centres-darchives/