


Küreselleşme, günümüz gençliğinin estetik ufkunu sınırsız hâle getirdi. Sosyal medyada milyonların izlediği K-pop videoları, hızla yayılan cosplay trendleri, Kore filmleri ve dizileri… Tüm bunlar artık gençlerin gündelik yaşamının olağan parçaları. İşte böylesine çeşitlenmiş bir kültürel ortamda, Türkiye’nin çizgi roman sahnesine sessiz adımlarla giren bir karakter var artık: Züleyha.
Züleyha’nın Dünyası, orijinali Malayca yazılan ve şimdilik üç kitabı Türkçeye çevrilen bir manga serisi. Serinin merkezinde neşeli, zeki ve kimi zaman muzır yönleriyle öne çıkan Züleyha -arkadaşlarının deyimiyle Zuzu- var. Her kitap onun okul, aile ve arkadaş çevresinde gelişen maceralarını anlatıyor. Hikâye kimi zaman alışverişe, kimi zaman sınıf temsilciliğine, Ramazan deneyimlerine ya da kayıp bir kedi arayışına kadar uzanıyor.
Ancak bu renkli maceraların ardında çok daha derin temalar saklı: bugünün çocuklarının karmaşık sosyal gerçekliklerle nasıl baş ettiklerine dair ipuçları… Empati, sorumluluk, dayanışma, farklılıklara saygı ve birlikte yaşama kültürü, serinin asıl gücünü oluşturan değerler olarak öne çıkıyor. Yeni eğitim-öğretim sezonunun başladığı bugünlerde, gençlerin dünyasına olumlu katkılar sunmayı hedefleyen bu esere yakından bakmakta fayda var.

Işık Doğudan Yükselir: K-pop, K-drama, Manga, Anime
Malûm olduğu üzere K-pop (Korean Pop), Güney Kore çıkışlı bir müzik ve kültür akımıdır; ancak basitçe bir müzik türü olmaktan çok daha fazlasını ifade eder. Günümüzde gençlik kültürünü şekillendiren en baskın küresel akımlardan biri olan K-pop, dijitalleşmenin etkisiyle sadece müzik stili değil, bir yaşam tarzı, estetik anlayışı ve kimlik modeli hâline geldi. Güney Kore menşeli bu kültürel ihracat, Türkiye’de de özellikle 2000 sonrası kuşak üzerinde etkili oldu. K-dramalar, 2000’li yılların başında özellikle Asya, Orta Doğu, Latin Amerika ve daha sonra Avrupa’da yayılarak izleyicilere Kore kültürüyle tanışma fırsatını sundu. Bu dizilerde yer alan K-pop idolü oyuncular, genç izleyicinin hem müziğe hem oyuncuya yönelmesini sağladılar. K-pop’un toplumsal bir fenomen hâline gelmesinde; estetik odaklı idol kültürü, koreografik mükemmeliyetçilik ve duygusal yoğunlukla yoğrulmuş anlatılarla genç izleyicileri içine çeken bir evren inşa etmesinin etkili olduğu görülüyor. Bir pazarlama stratejisi başarısı olarak okunabilirse de K-popu buna indirgemek haksızlık olur. Zira Batılı ikonlardan sıkılan gençlerin alternatif arayışlarının ve politik arenada klasik yöntemler kadar “yumuşak güç” ile de ön plana çıkmak isteyen Asya ülkelerinin kültür politikalarının bu yükselişte önemli bir etkisi olsa gerek.
K-popun yükselişindeki önemli etkenlerden bir diğeri ise şüphesiz Türkiye’de ve dünyada çok daha eskiden kabul gören manga kültürü. Manga kültürünün tarihsel kökeninde Japonya’nın Edo Dönemi’ne (1600–1868) kadar uzanan köklü bir resimli anlatı geleneği var. Bu dönemde gelişen ukiyo-e (yüzen dünya resimleri) estetiği, yalnızca görsel sanatları değil, aynı zamanda hikâye anlatımını da şekillendirmiştir. Modern Japon mangası, II. Dünya Savaşı sonrasında, özellikle 1940’ların sonu ile 1950’lerin başı arasında Tezuka Osamu’nun (Astro Boy gibi öncü eserleri) öncülüğünde biçimlenmeye başlamıştır.[1] Anime kültürü ise yine Edo dönemi ukiyo-e ve emakimono (parşömen hikâyeleri) gibi görsel anlatı biçimlerine kadar geri götürülebilecek bir geçmişe sahiptir. Bu tür eserlerde karakterler, doğa sahneleri ve dramatik olaylar görsel olarak betimlenir; bu da animenin temel estetik kodlarını oluşturur.[2]

Japonya’da ilk animasyon denemeleri 1917 yılına tarihlenir. Jun’ichi Kōuchi, Seitaro Kitayama ve Ōten Shimokawa gibi sanatçılar, kısa sessiz filmlerle animasyon üretmeye başlarlar. Bu dönemde Batı’dan (özellikle Disney’den) gelen animasyon etkileri, Japon sanatçıları hem teknik hem anlatı açısından etkiler. II. Dünya Savaşı döneminde Japon devleti, animasyonu propaganda ve eğitim amaçlı kullanır. Bu yüzden üretilen eserler genellikle milliyetçi içerikler taşır. 1970’lerin başında animeler, televizyon üzerinden geniş kitlelere ulaşır. 1980’lere gelindiğinde anime ve manga kültürü Japonya dışında da yaygınlaşır; Avrupa’da, Latin Amerika’da, daha sonra da Amerika ve Türkiye’de sadık bir hayran kitlesi oluşur.[3] 2000’lerden itibaren adım adım popülerlik kazanmaya başlayan Kore kültürünün beslendiği kaynaklardan birisi de işte bu geçmişe dayanır.
“Doğu’ya Bak”: Malezya’da Manga Kültürü
Malezya’da manga kültürünün gelişimi, Japonya’ya özgü bu anlatı biçiminin yalnızca estetik bir ithalat olmanın ötesine geçtiğini gösteriyor. Ülkede çizgi roman geleneği, sömürge döneminde yayımlanan siyasi karikatürler ve gazete bantlarıyla başlar; özellikle manga yazarı Lat’in (Mohammad Nor bin Mohammad Khalid) The Kampung Boy adlı eseriyle yerel anlatı, gücünü geniş kitlelere taşır. Ancak 1980’lerden itibaren Malezya ile Japonya arasında gelişen kültürel bağlar ve “Doğu’ya Bak” politikası sayesinde Japon manga ve anime ürünleri Malezya gençliği arasında hızla popülerleşir. Doraemon, Akira, Dragon Ball gibi yapımlar ilk olarak yabancı kültür ürünleri olarak görülse de kısa sürede yerel sanatçılar bu tarzı benimseyerek kendi deneyimlerini bu formla anlatmaya başladılar. Gempak Starz gibi yayınevleri, Japon çizim tekniklerini Malay kültürel kodları, gündelik yaşam ve dil ile harmanlayarak özgün bir “Malezya mangası” formu yarattılar.[4] Bugün bu tür eserler, sadece gençliğin hayâl dünyasını değil; aynı zamanda etnik çeşitlilik, modernleşme, kültürel kimlik ve sosyal dönüşüm gibi konuları da işleyen önemli anlatılar sunuyor. Böylece manga, Malezya’da hem küresel etkilerin bir uzantısı hem de yerel ifade biçimlerinin güçlü bir mecrası hâline gelmiş durumda.
Türkiye’de Malay kültürünün yeterince tanındığı ya da Malezya’daki manga kültürünün buraya taşındığını söylemek zor. Oysa son yıllarda iki ülke arasında gelişen diplomatik ve eğitim temelli ilişkiler, kültürel alanda da karşılıklı potansiyeller barındırıyor. Malezya’da Japon etkisiyle gelişen ve zamanla yerelleşen manga kültürü; sadece Japon estetiğini değil, İslami referansları, çok kültürlü toplumsal yapıyı ve yerel mizah anlayışını da içinde barındırıyor. Özellikle Gempak Starz gibi yayınevleri sayesinde oluşan bu çizgi-anlatı ekolü, Japon mangasından farklı olarak Malay toplumunun kimlik müzakerelerini ve gençliğin gündelik deneyimlerini yansıtan melez bir ifade biçimi yaratıyor. Türkiye’de ise manga estetiğine yönelik ilgi artmasına rağmen, Güneydoğu Asya kaynaklı bu tarzlar henüz yeterince makes bulmuş değil. Öte yandan küresel popüler kültür karşısında alternatif Doğulu anlatılar üretme çabası, Türkiye ve Malezya gibi ülkeler için yeni iş birliklerine ve ortak üretim platformlarına zemin hazırlayabilir. Böylece hem anlatı formları çeşitlenir hem de genç kuşakların kültürel ifadeleri küresel sahnede daha özgün biçimlerde temsil edilebilir.

Züleyha’nın Dünyası
Züleyha’nın Dünyası bu açıdan önemli bir imkân içeriyor. Türkiye’deki genç okurlarla buluşan bu çizgi roman serisi, yalnızca görsel biçimiyle değil, içerdiği yerel temalar, çok kültürlü ortamlar ve karakterlerin gündelik hayat mücadeleleriyle de alternatif bir anlatı dinamiği getiriyor. Başörtülü bir ana karakteri merkeze almasıyla Türkiye’deki manga yayıncılığı açısından özgün bir ilk örnek olan bu yapım, Ms. Marvel gibi yapımlarla birlikte düşünüldüğünde Türkiye’deki örtülü genç kızların örtünme pratiklerindeki çeşitliliğe dair de ufuk açıcı bir misyon üstleniyor. Batı merkezli görsel kültüre karşı Japon kültüründen destek alarak özgün bir alternatif estetik öneriyor.
Züleyha’nın Dünyası’nın çizim stili Japon manga estetiğine dayanıyor. Fakat Türkçeye uyarlanmış versiyonunda karakterler, isimler, mekânlar ve duygular tamamıyla Türkiye’ye ait. Bu yönüyle Züleyha’nın Dünyası, tıpkı K-pop gibi bir kültürel melezlik ürünü. K-pop’un Batı pop müziğiyle Kore folklorunu iç içe geçirerek dünya çapında ilgi görmesi gibi Züleyha da manga çizim estetiğini yerel anlatılarla harmanlayarak özgün bir form yakalıyor. Örneğin karakterlerin göz yapısı, jestleri ve aksiyon çizimleri klasik manga kalıplarını korurken sınıf içi diyaloglar, aile içi dinamikler ve okul kıyafetleri Türkiye’deki çocukların kendilerini bulabileceği detaylarla dolu.
Başörtülü bir kız çocuğunun ana karakter olarak seçilmiş olması, seride bir temsiliyet vurgusu ya da okuyucuya bir siyasi simge olarak dayatıldığı hissi vermiyor; Züleyha hikâyenin doğal bir parçası olarak var. Türkiye’de manga tarzında bir çizgi romanda başörtülü bir karaktere merkezî bir rol verilmesinin ilk kez bu denli profesyonel bir biçimde gerçekleştirilmesi elbette çok önemli. Türkiye’de üretilen edebiyat metinlerinin yanı sıra sinema-TV ürünlerinin de dahil olduğu geniş havuzu göz önünde bulundurursak bu durum, görsel kültürdeki “eksik temsiliyet” sorununa karşı son derece önemli bir adım. Başörtüsüyle görünür olmak, Züleyha için bir “mesele” değil; ama çevresinin ona yönelttiği sorular ve bazı arkadaşlarına “alışılmadık” gelen yönleri, serinin duygusal katmanlarını oluşturuyor.

Serinin en dikkat çekici yönlerinden biri de özellikle günümüz Türkiye’sinde giderek daha önemli hâle gelen çok kültürlülük temasına verdiği ağırlık. Züleyha’nın sınıf arkadaşlarından biri olan Jessica, Amerika’dan gelen bir karakter olarak bu farklılıklar içinde kurulan dostluğun simgesine dönüşüyor. Ramazan ayını ilk kez deneyimleyen Jessica’nın şaşkınlığı, yemek kültürüne ya da ibadet saatlerine dair soruları, metnin içinde eğitici bir katman oluşturuyor. Ancak bu öğretici kısım, didaktik bir tonla değil, günlük hayatın akışı içinde, doğal ve yumuşak bir anlatımla verilmiş.
Serideki diğer karakterlerin de farklı alışkanlıklara, aile yapılarına ya da değer anlayışlarına sahip olması, okura “tek tip çocukluk” dayatmaktan uzak, çoğulcu ve renkli bir çocukluk manzarası çiziyor. Farklılıkların tehdit değil zenginlik olarak görüldüğü bu yaklaşım, bugünün çok katmanlı toplum yapısına gerçekçi ve umut verici bir karşılık sunuyor.
Çizim dilinde gençlerin enerjik dünyalarına hitap eden bir atmosfer yakalayan çalışmada karakterlerin kıyafetlerinden mimiklerine, mekân düzenlemelerinden kullanılan yazı tipine kadar her detay, anlatının ruhuna hizmet ediyor. Özellikle bayram eğlenceleri, iftar sofraları, geleneksel tatlılar gibi kültürel öğeler; çocuklara ait ama çok katmanlı bir dünyanın görsel karşılıklarını oluşturuyor. Bunun yanı sıra donut yapımı ya da okulda geçen İngilizce haftası gibi sahneler de hikâyeye entegre edilmiş. Bu denge sayesinde Züleyha’nın Dünyası hem yerel hem de farklı kültürel öğeleri birleştiren bir anlatı oluşturmayı başarıyor.
Yüzeyde sade ve eğlenceli bir çocuk hikâyesi izlenimi yaratan seri, alt metinlerinde güçlü pedagojik izler taşıyor. Ancak bu pedagojik yön, okurun gözünün içine sokulmadan gündelik hayatın olağan bir parçası olarak okuyucuya aktarılıyor. Örneğin, kedilerle ilgili önyargıları olan bir karakterin geçmişte yaşadığı bir travmayla yüzleşmesi, okura empati ve affetmenin değeri hakkında güçlü bir mesaj veriyor. Aynı şekilde, yetimhaneye donut gönderme ya da okulda arkadaşını yalnız bırakmama gibi eylemler, paylaşma kültürünü günlük hayatın olağan bir parçası gibi gösteriyor.

Sonuç: Kalplere Dokunan Bir İlk Gençlik Hikâyesi
Züleyha’nın Dünyası, çizgi romanın anlatım olanaklarını hem estetik hem de değer aktarımı bakımından sonuna kadar kullanan, sade ama katmanlı bir eser. Çok kültürlü toplumlarda birlikte yaşamanın yollarını arayan çağımız için, çocuklara ve gençlere yönelik içeriklerde böyle duyarlı ve kapsayıcı bir yaklaşım görmek kıymetli. Gençlik dönemine dair anlatılar, edebiyatın olduğu kadar görsel sanatların da vazgeçilmez temalarından biridir. Hayatın hızlandığı, bireyin kimliğini inşa etmeye çalıştığı bu geçiş dönemini konu alan hikâyeler, yalnızca genç okurlara değil, onların dünyasını anlamaya çalışan yetişkinlere de çok şey söyler. Züleyha’nın büyüme hikâyesi; kültürel çeşitliliğin, empati kurmanın ve toplumsal duyarlılığın da gençlik deneyiminin ayrılmaz parçaları olduğunu hatırlatıyor. Öte yandan, Züleyha ne Ms. Marvel gibi bir süper kahraman ne de sihirli güçleri olan bir manga/anime karakteri. Onun gücü; hayâl kurması, soru sorması ve kendini ifade edebilmesinde. Belki de bu çağın ihtiyacı yahut gençlerin aradığı tam da budur: K-pop sahnesindeki bir idol kadar renkli olmak ama hayatın durağan ritmini bozmadan yaşamak. Bir çocuk kırılganlığında duygularının anlaşılmasını beklemek ama bir çocuk gibi her an affetmeye, unutmaya ve umut etmeye hazır olmak.
Havva Yılmaz
İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa tabidir. Sitenin içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge, her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Zift Sanat’a aittir.
[1] Kınko Ito, “A History of Manga in the Context of Japanese Culture and Society”, Journal of Popular Culture, 38 (3), 2005; s. 459. https://doi.org/10.1111/j.0022-3840.2005.00123.x
[2] Çiğdem Taş Alicenap, “Yerelden Evrensele Japon Anime ve Manga Sanatı”, Sanat ve Tasarım Dergisi, 7 (7), 2014; s. 38. https://doi.org/10.20488/austd.97233 .
[3] Ayrıntılar için bkz. Wendy Siuyi Wong, “Globalizing Manga: From Japan to Hong Kong and Beyond”, Mechademia (1), 2006; 23–45. www.jstor.org/stable/41510876 .
[4] Japon mangasının Malezya’da yoğun rağbet görmesi, bir yandan olumlu karşılansa da öte yandan eleştiri konusu da oluyor. Japon mangalarının “kültürel kokusuzluğu”, Malezyalı yayınevlerini kendi yerel manga başlıklarını üretmeye teşvik ediyor. Bu “ikinci dalga manga”, Japon mangasından esinlenmiş olsa da yerel kültürel kodları ve etnik çeşitliliği yansıtmasıyla farklılaşır. Öyle ki tartışmalarda Japon mangalarının “sanat tarzını” alıp “hikâye”nin yerel kalmasını savunan yaklaşımlar ortaya çıkar. Bir yandan da örneğin görsel üslubun taklidi yerine, hikâye anlatımındaki derinlik ile esere manga kimliği kazandırılabileceğini savunanlar söz konusu. Bu konuda örnek bir tartışma için bkz. Suraya Binti Md. Nasir, “Understanding Manga as a ‘Style’ through Essay: The Trans-Cultural Consumption of Japanese Manga in Malaysia.” Bulletin of Contemporary Japanese Studies, 13 (1), 2021; 61–79. Ayrıca Malezya’da Gempak Starz’ın öncülük ettiği yerel manga üretiminde etnisite ve kültürel çeşitliliğin görünür kılınarak Japon mangasındaki “kültürel kokusuzluk” anlayışının aşıldığını ortaya koyan şu makaleye de bakılabilir: Rachel Suet Kay Chan, “Towards Manga as Cultural Potpourri: Dramaturgy of Ethnicity and Diversity in Selected Malaysian Manga”, Journal of Ethnic and Diversity Studies (JOEDS) 1 (1), 2023; 37-49.