Safa Önal’ın yazı yazma tecrübesi çocukluk yaşlarına dayanır. İlkokul beşinci sınıfta yatılı okumaktadır ve İstanbul’da karartma geceleri zamanıdır. Perdeler sıkıca kapatılır, en küçük bir aralıktan ışık gelse “bekçi amca” düdüğü ile uyarmaktadır. Ailesinin imkânları iyi olmasına rağmen o tarihlerde şartlar, yoksullukta herkesi eşitlemiştir; kuru üzümle çay içilmekte, yarım ekmekle bir gün geçirilmektedir. Çocukluk yıllarında kaymakam babasının görevi sebebiyle, ailesiyle kimi zaman at üzerinde, kimi zaman buharlı trenlerde şehir şehir gezdiği yolculuklar, Haydarpaşa Lisesi’nde yatılı okuduğu dönemler, gözlemleri, farklı kesimlerden insanlar ile yaptığı sohbetler onu yazı yazmaya hazırlayan, onda bu edimi ihtiyaca çeviren basamaklardır. Ailesinden uzakta, yatılı okul yıllarında uzayan zor geceler, yarı karanlık koridorlar, İstanbul’a uzaktan bakarken dalıp dalıp gittiği dakikalar, ondaki melankolik tınıyı yoğunlaştırır. Safa Önal’ın yazı yazma aşkını depreştiren diğer bir unsur da şiir sevgisidir. Pek çok şairi yakından takip eder, onlarla dostluklar kurar. Yahya Kemal’in ise onda ayrı bir yeri vardır; şiirlerinin çok sayıda mısrasını ezbere bilir. Park Otel’de Yahya Bey’i sık görür, izler ama ona olan hayranlığına rağmen, çatık kaşlı mizacından ötürü bir türlü yanına gitme cesareti gösteremez.
Şiir sevgisi de, lise yıllarında yalnızlığının beslediği melankoli de onda hep bir mûsiki hissi uyandıracak ve ileride yazacağı senaryoların kaynağı olacaktır. Bir de etkilendiği kitaplar vardır Safa Önal’ın. Meselâ Reşat Nuri Güntekin’in Eski Bir Yara öyküsü çocuk yaşlarda kalbine bir çizik atar: “O bana sen yazı yazacaksın Safa, başka bir şey yapmayacaksın, diyor.” Fakat Safa Önal’ın bu tutkusunun önünde bir engel vardır: Kendisi de şiir ve roman yazdığı hâlde babası yazı yazmasına karşıdır. Güneşli bir günde, elinde karnesi ile eve geldiğinde babasını yazılarını yırtarken görür ve çok kırılır. “ [Babam] ‘Bu memlekette Abdülhak Hâmid şâir-i âzâm payesi aldı ama yamalı pantolonla öldü,’ dedi. Belli, mutlak elime geçecek bir para istiyordu. Yazı yazmakla para kazanmaya imkân olduğuna inanmıyordu, haklıydı. Ama bana bunu anlatmaya imkân yoktu.”
Safa Önal öyküler yazmakta, bir yandan da Bâb-ı Âli yokuşlarını tırmanmaktadır. İlk yazıları Bilmece ve Hafta dergilerinde çıkar. Ayhan Işık ile tanışıklıkları Nişantaşı Ortaokulu yıllarına dayanır. Ayhan Işık, Bilmece’nin kapağına fotoroman kopya etmekte, Önal ise dergiye öykü yazmaktadır. Yönetmenliğini Orhan Arıburnu’nun yaptığı, Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı ilk filmi Kanlı Para’da da yine Ayhan Işık rol alacaktır. Milliyet’te haftanın üç günü Karanlıklar romanı tefrika edilir, askerlik vazifesi dönüşü ise Yelpaze dergisinde yazı müdürü olur. Aziz Nesin ve Necip Fazıl Kısakürek ile İzzettin Han’daki tanışıklıkları; Özdemir Asaf, Peyami Safa gibi pek çok isimle kurduğu dostluklar, adım adım geleceğe taşır Safa Önal’ı: “Bütün bunlar hikâyenize, senaryonuza yansıyor. Bir birikim yaratıyor, içinizdeki göl yavaş yavaş dolmaya başlıyor.” Bâb-ı Âli’de daha genç yaşlarda önemli dergilerde yazıları yayınlanan Önal, Yeşilçam’a yavaş yavaş geçecektir: “Ben Bâb-ı Âli’de kalabilirdim, çok rahatlıkla ama baktım orada kazandığımın en az iki katını bu tarafta kazanıyorum, hemen geçtim o tarafa. Bu gerçek ekonomik bir sorundur.”
Bir gazete için yazdığı çizgi roman senaryosunun film senaryosuna uyarlanması sonucunda Kanlı Para ile Yeşilçam’a 1953 yılında giriş yapar. Sonrası çorap söküğü gibi gelir; senaryo taleplerine hızla karşılık veren, titiz ve çalışkan Safa Önal kısa sürede Yeşilçam’da aranılan isim olmuştur. Elinde hep iki üç senaryo varken yapar anlaşmalarını, birini yazarken diğerinin sırası gelir. Hiç boşta kalmaz, aynı anda iki senaryo yazdığı olmuştur; Öztürk Serengil’in başrolde olduğu Abidik Gubidik filmi gibi tek gecede yazdığı senaryoları da vardır. Abidik Gubidik o yıllarda o kadar çok alâka görür ki Öztürk Serengil aynı isimle Osmanbey’de bir gece kulübü açar. Yönetmenlik yaptığı zamanlarda da senaryo yazmak konusunda hızını kesmez. Gündüz sette yönetmenlik yapıp, gece başka bir yönetmenin filmi için senaryo yazdığı da olmuştur. Kimi zaman çocukluğunda izlediği bir filmden ilham alır kimi zaman da okuduğu bir kitaptan. Önal’ın repertuarı geniştir; melodramlar, çocuk filmleri, şarkılı filmler, sosyal gerçekçi filmler gibi hemen her alanda senaryo yazar ve nihayetinde filme çekilmiş 395 senaryosu ile 2005 yılında Guinness Rekorlar Kitabı’na girer. Bu filmlerin bir bölümü birbirini tekrar eden, piyasanın taleplerine karşılık gelen, Yeşilçam klişelerini belirginleştiren senaryolardır; diğer bir bölümü ise senelerdir izlemekten bıkmadığımız Lütfi Ö. Akad, Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz gibi usta yönetmenlerin çektiği kült filmler: Vesikalı Yarim (1968), Bodrum Hakimi (1976), Ahh Güzel İstanbul (1966), Dönüş (1972), Dila Hanım (1977), Sensiz Yaşayamam (1977), Ağaçlar Ayakta Ölür (1964), Ah Müjgân Ah (1970)…
Safa Önal’ın bu kadar çok senaryoyu nasıl yazdığı, merak konusudur her zaman. Önal’ın Bâbıâlî’deki çalışmalarını taradığımızda, sinemadan önce de inanılmaz bir üretim süreci olduğunu görürüz, oradaki birikimi Yeşilçam’a aktarır. Henüz ortaokul yıllarında öykü yazmaya başlar ve ömrü boyunca yazı yazar. Edebiyat dünyasından Özdemir Asaf, Peyami Safa, Tomris Uyar, Kemal Tahir, Necati Cumalı gibi pek çok isimle ilişkileri, Bâb-ı Âli’deki üretimleri ve edebiyatla kurduğu güçlü bağ, bu kadar üretken olmasında muhakkak etkilidir.
Hayâl Eyler Gönül Geçmiş Zamanı
Bizim belgesel hikâyemize gelince… Safa Önal ile 2019 yılında, Bilim ve Sanat Vakfı’nda (BİSAV) Türk Sineması Araştırmaları’nın (TSA) düzenlemiş olduğu Eskimeyen Filmler programı kapsamında tanışma imkânı buldum. Programda Lütfi Ö. Akad’ın kült filmi Vesikalı Yarim’in gösterimini yapmıştık, ardından da Safa Önal’dan filmin senaryo yazım sürecini dinledik. Programa yoğun bir katılım olmuştu, süreyi epey aşmamıza rağmen konuklar pür dikkat Önal’ı dinlemişlerdi. Önal, başka bir zamanın insanıydı, iyi bir anlatıcıydı. Nezaketi ve hitabeti ile İstanbul beyefendisiydi; o gün konuklarımız üzerinde de ciddi bir tesir bırakmıştı. Bâb-ı Âli ve Yeşilçam hatıralarını da hikâyeleştirerek aktarıyor, kendisini dinleyenlere duyguları güçlü bir şekilde aktarmayı her zaman başarıyordu. BİSAV’da kendisiyle sözlü tarih çalışması yapmak istediğimizi söyledik; o da ricamızı kırmadı.
Safa Bey ile uzun soluklu sözlü tarih sürecimiz böyle başladı. Bâb-ı Âli’den Yeşilçam’a uzanan çok uzun bir hikâyesi vardı ve biz en baştan başladık. Çocukluk yılları, ortaokul zamanlarında öykü yazmaya dönük heyecanı, Bâb-ı Âli’de adım adım yükselişi, oradan Yeşilçam’a geçişi, dostları, ailesi, Yeşilçam sineması… Safa Önal ile bizden önce de sözlü tarih çalışmaları yapılmıştı; fakat o kayıtlarda sadece sinema tecrübesinden bahsediyordu. Bizim için Bâb-ı Âli’deki hikâyesi de çok önemliydi ve Yeşilçam tecrübesinden ayrı düşünülemezdi. Bu sebeple o yılları eşelemek, oradaki detaylı bilgilere ulaşmak istedik. “Yaşadığımdan çok yaşadım ben.” diyordu ve içinden geçtiği mekânları, tanıştığı kişileri, hatıralarını tüm detayları ile aktarıyordu bize Safa Bey. O anlatırken biz de puslu İstanbul sokaklarında, o yokuşlarda adeta ona eşlik ediyorduk.
“Hayâl etmek çok daha keyifli, kolay. Hatırlamak yorucu.” diyordu Safa Bey. Bize hayatnı anlatırken, hatırlarken uzun uzun uzaklara dalıyor, içinde olduğumuz zaman ve mekândan kopuyordu. Haftada bir iki defa buluşuyor ve her defasında 5-6 saat süren kayıtlar yapıyorduk. Önal’ın çok güçlü bir hafızası vardı. Hayatı çok seviyordu ve yaşlılığın, hareket kabiliyetini sınırlıyor olması zoruna gidiyordu. Tüm bu hasletlerinin yanında zor bir tarafı da vardı: Onu ikna etmek, izin verdiği alanın ötesine geçmek pek mümkün değildi. En çok Taksim’deki Gezi Pastanesi’nde vakit geçiriyor ve orada öğrencileriyle, dostlarıyla buluşuyordu. Geçtiğimiz aylarda tıpkı Safa Bey gibi bu köklü mekân da bizlere veda etti. Safa Önal’ı en çok heyecanlandıran konu hâlâ sinemaydı. Yazmayı düşündüğü hâlde bir türlü hayata geçemeyen senaryolar, yazıldığı hâlde çekilemeyen filmler, seneler önce yazdığı kültleşen filmlerle ilgili dizi projelerinden bahsederken gözleri parlıyor,gençleşiyordu.
Sözlü tarih çalışması ile ilgili elimizde saatler süren kayıtlar vardı ve bunu bir belgesele dönüştürerek daha fazla kişiye ulaştırmak istedik. Havva Yılmaz’ın uygulayıcı yapımcı olduğu, Betül Demir’in danışmanlığında çektiğimiz belgesel için bakanlıktan destek aldık. İsmini Hayâl Eyler Gönül Geçmiş Zamanı koyduğumuz belgeselde Önal’ın şiire olan tutkusu üzerinden senaryoyu kurguladık. Belgeselde okuduğu şiirlere de yer verdik. Çok güzel şiir okuyordu Safa Önal, ezbere bildiği mısra çoktu. Belgeselde, sözlü tarih kayıtları dışında Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, İzzet Günay, Necip Sarıcı, Mahmut Cevher, Ümit Efekan, Ayla Algan, Cüneyt Arkın ile de röportajlar yaptık ve onlardan da Safa Önal ile ilgili hatıralarını dinledik. Yeşilçam’da bir prototip olarak düşündük Safa Önal’ı ve onun üzerinden bir Yeşilçam hikâyesi anlatmak istedik. Yeşilçam’ı Yeşilçam yapan en önemli isimlerden biriydi o.
Belgesele Sinema Genel Müdürlüğü’nden Haziran 2020’de destek çıktı. Kovid salgını tam da bu zamanlarda başlamıştı. Salgın döneminde belgesel çekmek bizi çok zorladı, belirli bir yaşın üzerindeki kişilerle röportaj yapmamız gerekiyordu ve salgın ortamında bu imkânsızdı. Belgesel röportajlarını çok uzun bir zamana yaymak zorunda kaldık. Maalesef bu süreç içerisinde Safa Önal ile görüşmemiz de salgından ötürü imkânsız bir hâl aldı; bu sebeple arşivinden istifade etmek, evinde çekim yapmak, stüdyoda şiir kayıtları almak gibi pek çok planımızı rafa kaldırmak zorunda kaldık. Mütevazı bir bütçe ve gönüllü desteklerle yola çıktığımız projeyi tüm aksaklıklara rağmen bir şekilde tamamladık, mevcut imkânlar dahilinde titiz bir çalışma yürüttük. Ayla Algan ve Cüneyt Arkın’ın evine salgın sebebiyle çekime gidemedik meselâ ve onlar sorularımıza kendileri görüntü kaydı alarak cevap gönderdiler. Biz filmin daha çok arşiv değerini önemsedik; görüntü ve ses kalitesindeki farka rağmen bu videoları da belgeselde kullandık. Belgeselin hemen her aşamasında yaşadığımız yorgunluk ve farklı yoğunluklar sebebiyle film, on aydır harddiskte uyur vaziyetteydi. 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’ne yaptığımız başvuru sonucunda filmin yarışma seçkisine kabul almasıyla birlikte Hayâl Eyler Gönül Geçmiş Zamanı isimli belgeselimiz uykusundan uyandı ve seyirciyle buluştu.
Öğrencilerine, “İnsan kendini ne kadar uzağa fırlatabilirse o kadar iyi, bunun için çalışın.” dermiş Safa Önal. Ömrü yazı yazmakla geçen, yazdığı senaryolar ve çektiği filmlerle Yeşilçam’ı kuran önemli isimlerden biri olan Önal da ömrü boyunca gösterdiği emek ile kendini en uzağa fırlatma arzusunu hiç yitirmemiş bir ihtiyar delikanlıydı. 30 Temmuz 2023’te ardında koca bir Yeşilçam mirası bırakarak aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin.
Tuba Deniz
*Fotoğraflar: Tuba Deniz