Mehmet Âkif’in şiiri belli klişelerle değerlendirilmekten öteye pek geçemiyor. Şaire yönelik övgüler de, eleştiriler de genellikle benzer kalıplardan yola çıkıyorlar. Âkif’i ölüm yıldönümünde, diğer edebiyatçılardan ayırt eden -karakteriyle şiirinin iç içe geçmesi- yönüyle ele alan iki kıymetli çalışmayı okurlarımıza hatırlatmak istedik. Bu iki kitabın yazarları yakın bir tarihte aramızdan ayrılan en büyük şairlerden biri, Sezai Karakoç; diğeri ise güzide bir edebiyat tarihçisi, Orhan Okay.
Sezai Karakoç, “Türk Edebiyatında, Âkif kadar, hayatı şiire, şiiri hayata sokmuş şair yoktur.” der Mehmed Âkif adlı kitabında. [1] “Hayır hayal ile yoktur benim alış-verişim/ İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim”ve “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek”mısralarının şairi Âkif’in şiiri, hayatın hakikatinin içinden çıkar; şiirinde sıkça rastlanan ferdin çöküntü hâli, toplumun tarihi gerçekliğini yansıtır.
Orhan Okay, Mehmed Âkif: Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam adlı kitabında “Pek az şair Mehmed Âkif kadar içinde yaşadığı toplumun parçası haline gelmiş ve onunla haşır-neşir olabilmiştir.” der ve onu, hem hayatında hem şiirinde kendini aşarak toplumla bütünleşmesi bağlamında “toplum mistiği” olarak niteler. Okay’ın sık sık vurguladığı gibi, “Âkif, ‘Kendimi milletimin huzurunda gördüğüm günden beri sanattan ziyade cemiyeti düşünmek istedim.’ diyerek şiirini bir fikrin hizmetine vermiştir.” [2] Ancak şairin karakteriyle ve devrin öncelikleriyle ilişkili bu tercihi, şiirinin estetik yönünü ihmâl ettiği anlamına gelmez. Orhan Okay, Âkif’in kimi şiirlerinde öne çıkan lirik tondan bazı şiirlerinde bile isteye kaçınmasını, poetik anlamda gereken tasarım ve ince hesaplara girerse şiirinin tonunda hakim olan samimiyetinin gölgede kalacağına dair inancına bağlar: “Şiirini, içinde yaşadığı toplumun hizmetine verdikten sonra, ona göre artık sanatının sadece bir özelliği kalmıştır: Samimiyeti. Öbür iş ise tasannudur, yani sanat özentisi. Bunu ister sanatkâr olmadığı manasında bir tevazu, ister sanatkârlığı reddeden bir meydan okuma olarak düşünelim.” [3] Tıpkı Safahat’ın önsözünde manzum biçimde dile döktüğü gibi:
Bir yığın söz ki samimiyyeti ancak hüneri
Ne tasannu bilirim çünkü, ne sanatkârım
Sezai Karakoç, bu açıdan Âkif’in Türk şiirindeki ayrıcalıklı konumunu şöyle açıklar: [4]
Âkif, “şiirle düşünme”yi edebiyatımıza sokan hemen hemen tek şairdir. Bir toplumun, bir ömür başından geçenleri şiirle anlatması da diyebiliriz Safahat’a. Millet, Âkif’te, şiir ölçüleri içinde, düşünmüş, ağlamış, haykırmış ve umutsuzluğa batmış, umutla çırpınmış âdeta. Şiir, cemiyetle sonuna kadar içli dışlı olmuştur. Gerçek ve değerli bir doğu gazetesi cildidir Safahat handiyse (gazete mefhumunu gerçeğiyle düşünürsek elbet).
Edebiyatımızdaki yeri, şiirinin özellikleri göz önünde tutulursa, hemen hemen tektir. Modern Türk edebiyatında (gerekse eski edebiyatımızda), bir dönem fikriyle donanmış olarak, belli bir dünya görüşünün ışığında, geniş anlamdaki kronikler hâlinde, safha safha bir kuşağın dramını veren, ilk bakışta birbirine zıt realist çizgilerle mitleşmeğe elverişli davranışlarını kaynaştırarak canlandıran böyle bir başka realizm ve destan şairimiz yoktur.
*
Umarız Âkif’in şiiri yeni bakış açılarıyla zenginleşerek değerlendirilir; zira örneğine az rastlanır cinsten “ilkeli” karakterinin yansıması olan şiir anlayışı, daha incelikli tahlilleri hak ediyor.
* Alıntılarda yazarların imlâ tercihlerine sadık kalınmıştır.
[1] Sezai Karakoç, Mehmed Âkif, 10. basım, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2007, s. 37.
[2] M. Orhan Okay, Mehmed Âkif: Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam, 3. basım, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2009, s. 23.
[3] M. Orhan Okay, Mehmed Âkif: Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam, s. 186.
[4] Sezai Karakoç, Mehmed Âkif, s. 46-47.