

İstanbul’un fethiyle birlikte yepyeni bir sayfa açıldı; ama bu, sadece savaşla değil, yeniden kurmakla, şehri yaşanır kılmakla dolu bir sayfaydı. Ahmet Ragıp Akyavaş’ın İstanbul yazılarının derlendiği, Âsitâne: Evvel Zaman İçinde İstanbul adlı kitabından yaptığımız küçük alıntı, işte bu değişimin izini sürüyor.* Fatih Sultan Mehmed’in şehri nasıl tekrar ayakları üzerine kaldırmak istediğini, hangi toplulukları nerelere yerleştirdiğini, İstanbul’u nasıl bir medeniyet merkezine dönüştürmeyi hayal ettiğini anlamak için çaba gerektiğini hatırlatıyor. Tarih kitaplarının soğuk dilinden uzak, İstanbullu bir yazarın incelikli bakışıyla yazılan bu satırları fethin yıldönümü vesilesiyle dikkatinize sunmak istedik.
*
Fetihden Sonra İstanbul
İstanbul’un fethine takaddüm eden günlerde Fatih Sultan Mehmed Bizans şehrinin vaziyetini askerlerine şöyle anlatmıştır:
“Konstantiniyye şehrinin memleketlerimizin ortasında mûtenâ bir mevkî işgal ettiği malûmunuzdur. Fakat hâlihâzırda kendine güvenecek bir halde değildir. Ahâlisi boşalmış, uzun müddet bizlerle muharebe ederek kuvveti kırılmış, zayıf düşerek şöhret-i kâzibeden başka bir şeyi kalmamıştır. Arâzisi bahçe ve otlaktan ibaret olup binâları viran, surları bomboştur.”
Fethedildiği sırada İstanbul eski ihtişamını muhafaza etmiyordu. Fatih Sultan Mehmed şehrin kısa zamanda imar ve iskânını istemiştir. Akşemseddin Hazretleri’ne, şehrin imarına sa’yedesiz, her diyara adamlar gidip az zaman içinde her sınıftan sanatkâr celbedesiz diye sıkı tembihler vermiştir.
Fatih, Rumeli’den Üsküp halkının Üsküplü mahallesine, Anadolu’dan gelenlerin Aksaray mahallesine, Arnavut kavminin Silivrikapısı’na, Sivas Ermenilerinin Bayezid Câmii mahallesine, Konyalıların Küçük Karaman mahallesine, Çarşamba ovası halkının Çarşamba mahallesine, Gelibolu halkının Tersâne taraflarına, Sinop ve Samsun ahâlisinin Tophane’ye yerleştirilmelerini emretti. Ümmet-i Muhammed’i ehl ü iyâl ile İstanbul’a celbedip cümlesine izaz ve ikramda bulundu. Frenk kavmini Büyük Galata’ya, bir kısmını Küçük Galata’ya yerleştirdi.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih şehrin imarı ve kendisine yeni bir saray inşâsı emrini verdi, sonra Edirne’ye döndü. İstanbul’a avdetinde saray ikmal ve kapı tarafındaki kale ve surları tâmir ve binâ edildi. Bu hususta mesâi gösterenlere paralar ve sâir ev eşyâsı ihsan ederek onları taltif etti. Bundan maadâ cetveller açarak şehre su getirtti ve daha bunlara benzer şehrin ve sekenesinin ihtiyaçlarının def’ine yarayacak faydalı tesisler meydana getirilmesini emir ve irâde etti.
Bu icraat sırasında en ziyade dikkate şâyân olan çihet İstanbul’a hâriçten nüfus celbi ile şehirde iskân ve bu suretle memleketin eski haline getirilmesini düşündü ve bu fikrini tatbik etti. Avrupa kıt’asındaki Türk memleketlerinden ve bilhassa Sırbistan’dan İstanbul’a muhaceret ederek gelenleri yerleştirdi.
Fatih, ilim ve fen, servet ve sanat sahibi olanları ve ticaretle uğraşanları bulundukları yerlerden İstanbul’a naklettirdi ve devlet erkânını, büyük servetlere mâlik olanları nezdine çağırtarak şehir dâhilinde çarşılar, hanlar, dükkânlar, hamamlar, muhteşem hâneler, câmiler, mâbedler inşâ etmelerine müsaade etti. Herkesin servet ve kudreti derecesinde şehri tezyin edecek büyük binâlar noktasında, büyüklük ve kıymet ciheti emsalinden üstün bir câmi inşâ ettirmek için bir yer seçerek içine konulacak sütunların, taşların ve inşaat malzemesinin hazırlamasını ve tedârikini ferman etti.
Hülâsa amme menfaatlerini temine ve şehri tezyine yarayacak olan müesseselerin süratle ikmalini irâde ederek ihtisas sahibi olan hüner sahiplerini inşaata nâzır tâyin etti.
Padişah nezdinde en ziyade nüfuz sahibi olan ve devlet işlerinde vukufu bulunan Sadrâzam Mahmud Paşa da şehrin yüksek bir mevkîinde gümüş ve altınla müzeyyen ve gayet güzel sütunları hâvî muhteşem bir mâbed inşâ ettirdi. Câmiin bediî şekli görenlerin hayretini çekerdi. Etrafında da imâretler, han ve hamamlar yaptırdı. Mahmud Paşa kendisi için dahi güzel evler binâ ve etrafında çiçek ve nebatat bahçeleri tarh ve tesis edip şerhe bilhassa su getirtti. Paşa’nın İstanbul’un meşhur bir ticaret semtine adı verilerek şöhreti ebedîleştirilmiştir. Bugün Türkiye’nin en ücrâ köşesinde oturan herhangi bir vatandaş bile İstanbul’daki Mahmudpaşa Yokuşunun yabancısı değildir.
* Ahmet Ragıp Akyavaş. Âsitâne: Evvel Zaman İçinde İstanbul. Beynun Akyavaş (der.). Cilt 1. Ankara: TDV Yayınları, 2004.
**Kapak resmi: “Yuşa Tepesi’nden Boğaziçi, Karadeniz girişi”, Thomas Allom.
İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa tabidir. Sitenin içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge, her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Zift Sanat’a aittir.