Göçmenlerin yardıma muhtaç, çaresiz ve kimsesiz olduklarına dair kuvvetli bir toplumsal kabul vardır. Onlar içine girdikleri topluma entegre olmakla ve geride bıraktıkları memleketleri için üzülmekle görevlidirler. Yaşamları sürekli gözetim altında, doğumları ise endişe kaynağıdır. Çoğu zaman pek önemsenmeyen ölümleri medyanın tasdik ettiği ölçüde acı vericidir. Göçmenler hakkındaki tüm bu endişe, korku ve üzüntü, görsel kültürdeki kimi unsurlar ile ilişkilidir. Tarlabaşı’nın zihinlerdeki olumsuz imajını pekiştiren gazete haberlerini örnek gösteren Nermin Saybaşılı, semt hakkındaki bilgilerimizin “semti çoğunlukla suç yuvası olarak anlatan ve gösteren popüler basın yayın organlarındaki haberler ile sınırlı” olduğunu söyler. [1] Tarlabaşı’nın şehri tehdit eden bir mekân olarak kurgulanmasında söz konusu haberlere eşlik eden görsel materyallerin önemli bir yeri vardır. Benzer şekilde göçmenlerin bedenleri ve gündelik hayatları hakkında üretilen alaycı video ve fotoğraflar, doğum ve ölüm haberlerine eklenen görseller onlara dair üretilen hayali kurguları pekiştirir.
Küresel merhamet söyleminin savaş, soykırım ve felâket kurbanları arasında ayrım yarattığını söyleyen Brigitta Höijer’e göre “ideal kurban”, toplumsal ve kültürel bir inşadır. [2] Devletler, toplumlar ve sivil toplum kuruluşları kendi çıkarları ve talepleri doğrultusunda ideal kurbanlarını seçerler. Medya aracılığıyla dolaşıma sokulan ideal kurban imgelerinin ise duyarlı vatandaşlarda yani izleyicide acıma, kardeşlik, empati, merhamet gibi duyguları açığa çıkarması beklenir. Örneğin göçmen kadın ve çocuklar orta yaşlı erkeklere göre daha iyi kurbanlardır. Van depreminde enkaz yığınları arasındaki Yunus Geray’ın (13) fotoğrafını çeken foto muhabir Ümit Bektaş “haber fotoğrafçılığında çocukların veya kadınların dramatik etkiyi artırdığını” ifade etmiştir.[3] Suriye’deki savaşın görsel sembollerinden birinin Alan Kurdi’nin fotoğrafı olması bu açıdan tesadüf değil. Ailesiyle Yunanistan’a kaçarken denizde boğularak ölen Alan Kurdi, Bodrum kıyılarında bulunmuştu. Frankfurt’ta bir duvar resmine [4] ve bir kısa filme konu olan Alan Kurdi’nin sahilde yüz üstü yatan ölü bedeni ve bir jandarmanın kucağındaki görüntüsü her yıl dönümünde sosyal medyada paylaşılmaya ve haber sitelerine konu olmaya devam ediyor. Üstelik anma etkinlikleri düzenlenerek kadın, erkek ve çocuklar, Alan gibi yüz üstü yere uzanıyor ve drone çekimleri için poz veriyorlar. [5] Doğduğu topraklardan ayrılmak zorunda kalan, artık farklı bir ulus devlet için tehdit oluşturmayan Alan Kurdi, tüm çaresizliği, yoksulluğu ve bebekliği ile Birgitta Höijer’in “ideal kurban” tanımına uygun bir göçmendi.
Ölü bir kadın ve bebek olmadıkları takdirde göçmenlerin gündelik yaşamları hakkında üretilen görsel materyallere çoğu zaman alaycı bir tavır ve tiksinti duygusu eşlik eder. Sosyal medyada üretilen pek çok içerikte bunun örneklerini görebiliriz. İstiklâl Caddesi’nin ya da Haliç’in ara sokaklarında bir gece vakti üzerine flaş patlatılan siyah tenler, video kolajların ve story’lerin kitsch estetiğini besleyen, halay çeken Kürtler, Eminönü’nde kendisinin görmeyeceği bir açıdan fotoğraflanan tesettürlü Arap kadınlar ya da kıyafetleriyle denize giren, el ele tutuşup suya atlayan kadın ve çocuklar, söz konusu furyanın en yaygın ögeleri. İdeal kurban olmadıkları takdirde doğumlarından ve yaşamlarından tiksinti duyulan göçmen bedenler bu görsel ekonominin en önemli sermayesi.
Gündelik hayatları gibi doğumları da göçmenlere yönelik acıma duygusunu yok eden bir olgu. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi mercileri tarafından 700.000 Suriyeli bebeğin Türkiye’de doğduğu açıklandı. Kendi evladına yetemeyen bir ulus devletin farklı milletten bebeklere nasıl böyle bir imkân sunduğu konusunda endişeler dile getirildi. 700.000 bebeğin doğumu üzerinden entegrasyon politikaları, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği konuşuldu. Ölü bir bebeğin fotoğrafına bakarken bulundukları hiyerarşik konumu korumak isteyenler, göremedikleri 700.000 doğum karşısında paniklediler. Kamuoyu vicdanını ve acıma duygusunu uyandıracak ideal kurban imgesi için uygun bulunmayan 700.000 bebek, mevcut olmayan fotoğrafları ve temsilleri ile şimdiden ayrımcılığın ve nefretin hedefi hâline geldi.
Göçmenlerin doğum, yaşam ve ölüm karşısındaki konumları farklı duygulara hitap edecek şekilde temsil edilir. Ulus devletlerin, çeşitli kurumların, medyanın ve toplumun makbul gördüğü göçmen imgesi, izleyicinin merhametini, acıma duygusunu açığa çıkaracak şekilde üretilir. Gündelik yaşamları ise foto-muhabirlerin fotoğraflarından ziyade sosyal medya kullanıcılarının içeriklerinde deşifre edilir. Devamlı olarak izleyicinin duygularını önceleyen bu seyretme ilişkisi herhangi bir görsel temsiliyeti bulunmayan 700.000 doğum ile ihlâl edilir.
Zeynep Turan
[1] Nermin Saybaşılı, Sınırlar ve Hayaletler, İstanbul: Metis Yayınları, 2011, s. 97
[2] Birgitta Höijer, “The Discourse of Global Compassion: The Audience and Media Reporting of Human Suffering”, Media, Culture & Society, 1 Temmuz 2004.
[3] Funda Kaya, “Bir Felaketin Görsel Ekonomisine Dair: Van Depremi’ne Ait Bir Fotoğrafın İzinde”, Kültür ve İletişim, sayı: 45, 2020, s. 174
[4] https://de.euronews.com/2016/03/11/aylan-kurdi-3-als-graffiti-botschaft-fuer-frankfurt
[5] https://www.aa.com.tr/tr/gundem/gocmenlerin-yasadigi-dramin-simgesi-alan-bebek-cansiz-bedeninin-bulundugu-sahilde-anildi/2353254