Byung Chul Han, Yorgunluk Toplumu’nda enformasyon aşırılığı altında ezilen performans öznesinin sıkıntıya tahammül edemediğini ve dikkatinin sürekli çoklu görevler arasında parçalandığını söyler.[1] Artık dışarıdan dayatılan herhangi bir buyruğa ihtiyaç duymaksızın performans öznesi tek başına bir şirket gibi çalışır. Telaş ve stres içerisinde aynı anda birden fazla etkinliğin peşinde koşar. Hâlbuki felsefe dahil bütün yaratıcı süreçleri, insanın derin can sıkıntısına ve tefekkürüne borçluyuzdur.[2] Sanatçı ve akademisyen Gülçin Aksoy’un işleri, performans toplumunun kaygılı ve telaşlı öznelerine derin bir dikkatin ve tefekkürün hâlâ mümkün olduğunu hatırlatıyor.
2024 yılında kaybettiğimiz sanatçının Tütün Deposu’nda açılan Aklımda Bir Şey Vardı sergisinin küratörlüğünü Ahsen Zeynep Özdemir, Buse Kökcü, Derya Ülker, Mert Çağıl Türkay ve Reyhan Polat üstleniyor. Zekai Ormancı’dan devraldığı Halı Atölyesi’ni disiplinler arası bir yaklaşımla yürüten sanatçı; dokuma, fotoğraf, video, yağlıboya, yerleştirme gibi çok sayıda farklı alanda üretim gerçekleştirdi. Öğrencileriyle birlikte üretmeyi ve kolektif emeği önceleyen Aksoy, hem sanat pratiği hem üretim sürecindeki tercihleriyle Türkiye güncel sanatının en önemli isimlerinden biri. Sergi kataloğunda Ekmel Ertan, Nazım Hikmet Richard Dikbaş, Nermin Saybaşılı ve Zeynep Sayın’ın Gülçin Aksoy’a ve onun sanatına dair yazdıkları dört ayrı metin var. Her bir metinde sanatçının işleri ve hayatla kurduğu bağ öyle katmanlı ve derinlemesine ele alınmış ki üzerine ne söylenebileceği konusunda insan tereddüt ediyor.
Gülçin Aksoy, toplumsal cinsiyet, iktidar, gözetim rejimleri gibi aslında gündelik ve politik olanı işlerine taşırken bunu sergi mekânındaki kişisel notlarına da sirayet etmiş derin bir dikkatle yapıyor. Buradaki derin dikkat iki türlü işliyor. İlki sanatçının hayatla, şeylerle ve doğayla kurduğu bağda açığa çıkan bir tür ihtimam. İkincisi ise tüm bunları görme biçimindeki derinlik. Böylelikle devletin, ailenin ve diğer iktidar ilişkilerinin kanıksadığımız dayatmalarına odaklanırken doğayla ve şeylerle farklı bir ilişkiselliğin imkânını da düşlüyor.
Sanatçı, sergi içinde sergi olarak kurgulanan “iAde” (2021) isimli foto-performansında sahile vuran deniz atıklarının arasında kendisini de bir atık gibi fotoğraflıyor. Ayvalık’ta gerçekleştirdiği performansına dair yazdığı metinde “tipik koşturan faydacı insan klişesi”nin her türlü dayatmasından kaçındığından bahsediyor. İşaretler, diller ve diğer tüm ölçülebilir dolayımlardan sıyrılıp doğanın ve şeylerin içine dalıyor. Tüm insani etkinliklerin çalışmaya ya da performansa dönüştüğü yerde Aksoy, denizin iade ettiği atıklarla, çöplerle hemhâl olmayı yeğliyor. Byung Chul Han’ın tefekküre dayalı bir dikkati aynı zamanda görmenin pedagojisi ile ilişkilendirmesi bu açıdan anlamlı. Çünkü Aksoy, ihtiyaç ekonomi-politiğinin dışına çıkarak şeylere ve doğaya tefekküre dayanan bir dikkatle yeniden bakıyor. Yazara göre derin dikkati ve tefekkürü imkânsız hâle getiren, “hemen tepki vermek ve her dürtünün peşinden gitmek”. Her şeyi yapabilmeye muktedir olduğuna inanan performans öznesinin tükenmişlik semptomlarına karşın Aksoy, küçük bir taşın yolculuğuna, atıklara ve bir ağacın köklerine dikkat kesiliyor.
Aksoy’un Duvar Yazısı/Halısı’nın hemen altına “dokunmak önemli, bu yüzden dokumalı da” cümlesi iliştirilmiş. Dokunmayı, dokumayı görselleştiriyor Aksoy. Saybaşılı bunu sergi kataloğunda “gözle söz arasındaki, yazıyla dokuma arasındaki farkta dolaşmak” olarak izah eder.[3] Bu da sanatçının derin dikkatinin görme biçimi üzerindeki etkisiyle ilgili. Byung Chul Han’a göre görmeyi öğrenmek “gözü dinginliğe, sabra, kendine-yaklaşılmasına-izin-vermeye alıştırmak”tır. Aksoy, görmenin merkezi pozisyonuna karşın dokunmaya, dokumaya; insan olmaklığın biricikliğine karşın şeylere ve doğaya eğiliyor. Werner Herzog’un M.Ö. 35.000 yıla tarihlenen bir mağara ve içindeki resimler hakkında yaptığı filmi Unutulmuş Düşler Mağarası’nda bir bilim adamı “tarihte bu kadar geriye gittiğimizde neyin insan, neyin hayvan ve neyin ruh olduğuna karar veremediğimiz bir durumla karşılaşıyoruz” der. Zaman içerisinde insanın kendisini birtakım özellikleri bakımından diğer şeylerden ayırma çabasını, kişiler ve şeyler arasındaki söz konusu ayrımın tarih boyunca kurumsallaşma sürecini düşündüğümüzde Aksoy’un işleri bir anlamda düşler mağarası gibi.
Zeynep Turan
[1] Byung Chul Han, Yorgunluk Toplumu, çev. Samet Yalçın, İstanbul: İnka Kitap, 2024, s. 25-26.
[2] Byung Chul Han, Yorgunluk Toplumu, s. 26.
[3] https://www.depoistanbul.net/wp-content/uploads/2025/02/GulcinAksoy-AklimdaBirSeyVardi.pdf
*Kapak Görseli: Duvar Yazısı/Halısı, 2018-2019.
İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa tabidir. Sitenin içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge, her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Zift Sanat’a aittir.