Eski bayramları hep özlerdik. Eski Ramazanları, eski İstanbul’u, eski komşulukları, eski dostlukları… Eskiye dair pek çok şeyi özlediğimiz gibi. Küresel salgınla karantina altında geçirdiğimiz bayramlar ise hasretimizi katmerlendirdi, eskiyi özlediğimiz günleri dahi aratır oldu. Ve Mescid-i Aksa yine saldırı altında… Bu defa yaşananlar elimizdekilerin kıymetini bilmeye vesile olur ümidiyle A. Ragıp Akyavaş’ın kaleminden eski İstanbul bayramlarına dair bir hatırayı paylaşmak istedik vesselâm…
Bayramınız bayram ola…
“Bayramınız Kutlu Yeni Yılınız Mutlu Olsun” *
Eski İstanbul’un en neşeli günlerini Bayramlar teşkil ederdi, çocuklar kadar büyükler de bir saâdet ve ferahlık hissi duyarlardı. Bayrama yakın günlerde Kapalıçarşı ve Mahmutpaşa’daki mağazalar tıklım tıklım dolar, çocuklara ve evdeki aşçı, uşak, hizmetçi gibi bütün müstahdemine hediyeler alınır, kucak kucak paketlerle eve dönülürdü.
Bayram sabahın erken saatlerinde câmilerde başlardı. Erkekler Bayram namazına giderler, namazdan sonra cemaat birbiriyle bayramlaşırdı. Mahalle bekçileri de davul çalarak, mâni söyleyerek kapı kapı dolaşırlar, bahşişlerini toplamaya başlarlardı.
Namazdan sonra yaşça küçük olanların büyükleri ziyaret etmeleri, ellerini öpmeleri değişmez bir âdet olmuştur. Ananeye göre bu ziyaretler ne kadar erken yapılırsa o kadar makbule geçerdi.
Çocuklar giyinip kuşandıktan, büyüklerin ellerini öpüp mendillerini ve ekseriya hâle vakte göre mendil ucuna bağlanan çil çil altın veya çeyrek liraları aldıktan sonra yanlarında bir büyük olduğu halde bayram yerlerine giderlerdi.
Saraylarda, vükelâ ve vüzerâ konaklarında şeker yerine lohuk ikram edilirdi. Lohuk, gayet güzel mis kokulu bir macundur. Sarayda bu macunu yapmasını bilen hususî sanatkârlar bulunduğu gibi Sarayın şekercibaşısı olan Hacı Bekir tarafından da ağzınıza lâyık en nefisleri hazırlanırdı. Lohukun içine katılan nefis sakızları tedârik edip göndermek Sakız Adası Mutasarrıfının vazife-i sadâkati icabındandı.
Bu tatlıyı ikram etmenin yolu ve erkânı vardı. Saraylarda üç, konaklarda iki kişilik kadrosu bulunurdu. Tepeden tırnağa kadar gıcır gıcır giyinmiş olduğu halde bir hademe elinde sırma işlemeli peşkirlerle içeri girer, onun arkasından lohuk tepsisi gelirdi. Lohuk kıymetli bir kâsenin içinde getirilir, tepsinin üzerinde birinde kaşık olan iki kâse bulunur, boş kâseye kullanılan kaşıklar konurdu. Yaşını başını almış ziyaretçiler bu esrarlı macuna pek rağbet ederlerdi. Rivâyet olunduğuna göre bunu tadanların gecenin bir vaktinde huriler gizlice ziyaretine gelirlermiş!…
Eski İstanbul’un her semtinde kurulmuş bayram yerleri vardı. Bu meydanların en meşhurları İstanbul’da Fatih, Vefa, Cinci Meydanı ve Kadırga, Üsküdar’da Doğancılar, Haydarpaşa, Kadıköyü’nde Mısırlıoğlu ve Kuşdili, Beşiktaş’da Ihlamur Köşkü civarı, Beyoğlu’nda Firuzağa, Kasımpaşa’da Tabakhane Meydanı idi. Bu meydanların etrafı çadırlarla çevrilir, büyükçe bir çadırın içinde hokkabazlar, ip cambazları ve halkın denizkızı dediği yuvarlak kafalı, iki yanında ele benzeyen kanatçıkları ile fok balığı çoluk çocuğa on paraya seyrettirilirdi.
Meydanın başka tarafında çeşit çeşit salıncaklar kurulurdu. Dönmedolaplar, atlıkarıncalar, kayıksalıncakları, bayram eğlencelerinin çeşitlerini teşkil ederdi.
Meydanların dışında da her türlü yiyecek satıcıları, bilhassa susamcı zenciler, horozşekeri, elmaşekeri satanlar, şerbetçiler, sütlaççılar tablalarını, tezgâhlarını kurarlar, alışveriş gırla giderdi. Şimdi bütün bunlar hayal oldu. Kendi gitti ismi kaldı yadigâr!…
…
* Metin, aslına sadık kalarak okuyucunun takdirine sunulmuştur. A. Ragıp Akyavaş, “Bayramınız Kutlu Yeni Yılınız Mutlu Olsun”, Âsitâne I – Evvel Zaman İçinde İstanbul (2. Baskı), Ankara: Diyanet Vakfı Yayınları, 2004.