1976 yılında kurulan Filistin Film Arşivi 100’den fazla sayıda film içerse de 1982 yılındaki Beyrut kuşatması sırasında arşiv kaybolmuş, çok azı günümüze ulaşabilmiştir. Uluslararası medya kurumlarının yerine Filistin’deki gündelik hayatı ve direnişi Filistinlilerin gözünden belgeleyen bu arşivden geriye kalanlar arasında Filistin sinemasının önemli isimlerinden biri olan Mustafa Ebu Ali’nin 1974 yılında çektiği They Do Not Exist filmi de yer alır. [1] 1960’ların sonunda Filistin Kurtuluş Örgütü bünyesinde faaliyete başlayan Filistin Sinema Enstitüsü’nün kurucuları arasında bulunan Mustafa Ebu Ali’nin bu filmi, siyonistlerin Filistinlileri yok sayma politikalarının reddi olarak kurgulanmıştır.
Arap dünyasının tanınmış bestekârlarından Riyad el Sunbati’nin bestelediği ve yine Arap dünyasının en önemli müzisyenlerinden biri olarak kabul edilen Ümmü Gülsüm’ün icra ettiği “Rubaiyyat-ı Hayyam” şarkısı eşliğinde açılan film, 1950’lerin başında Nabatiya’da kurulan Filistin mülteci kampına ait gündelik hayat görüntüleriyle başlar. Dokuz kısa bölümden oluşan film, yıllardır Filistin’de yaşananların özeti gibidir. Klasik bir olay örgüsü kurmak yerine yönetmen nesiller boyu aynı olayların yaşandığını hatırlatacak şekilde filmi kısa bölümlere ayırır. Filistin’in geleneklerinin ve alışkanlıklarının gösterildiği ilk bölümde Nabatiya kampında yaşayan küçük yaştaki Aida, filmdeki Arapça ifadesiyle bir “fedai”ye mektup yazar. Silahlı mücadeleye katılan fedailerin kısa bir ânının aktarıldığı ikinci bölümde Aida’nın fedaileri cesaretlendirdiği satırları ve onlara karşı duyduğu mahcubiyeti dinleriz. Yönetmenin izleyiciye Vietnam, Mozambik ve Güney Afrika’daki soykırımları hatırlatmasının hemen ardından 1974 yılında İsrail tarafından hava saldırısı düzenlenen Nabatiya kampının bombalanma ânına tanıklık ederiz. Filmin ilk bölümünde gördüğümüz dondurma yiyen, kahve içen, sohbet eden insanlar kaybolmuş; Aida’nın yaşadığı ev ve sokaklar yerle bir olmuştur. Fanon’un ifadesiyle sömürgeciliğin tarihi “rastgele bir yerde doğmak, rastgele bir yerde rastgele bir nedenle ölmenin de tarihi”dir. [2]
Bugün benzerlerini Netanyahu’dan duyduğumuz ancak o dönemin İsrail başbakanı Golda Meir’e ait olan “Palestinians! Who are they? They never exist.” (Filistinliler de kim? Bu isimde bir halk tanımıyorum.) ve yine dönemin savunma bakanı Moshe Dayan’ın “There is no more Palestine. It does not exist.” (Filistinliler bitti, artık Filistinliler yok.) cümleleri gelir ekrana. Edward Said’in dikkat çektiği gibi siyonizmin ilk seferberlik evresine dair şu sloganı hatırlatır bu cümleler: “Biz, halkı olmayan bir toprağa giden topraksız bir halk mıyız?” [3] Filistinlileri yok saymak ve direnişlerini görünmez kılmak, İsrail’in varlık sebebidir. Tam da bu yüzden kaybolan arşivin içinden hayatta kalmayı başaran They Do Not Exist filmi, sömürgecinin varlığını inkâr ettiği Filistin halkının geçmişiyle bağ kurmamızı, yaşananların bugünden ibaret olmadığını hatırlamamızı sağlar.
Filmde sıkça duyduğumuz “fedai” kelimesinin yerine bugün Arapça’da “mükavim” kelimesinin yani “direnişçi”nin kullanılması Filistin’de değişen siyasi dinamiklere işaret etse de değişmeyen, mücadelenin devam etmesidir. O dönem Filistin Kurtuluş Örgütü’nün siyasi büro başkanı olan -ve Yaser Arafat (Ebu Ammar) ile El Fetih Hareketi’nin kurucu kadrosunda yer alan- Faruk Kaddumi (Ebu Lutf), filmin altıncı bölümünde kampta olup bitenler hakkında bir basın açıklaması yapar. Konuşma metni, İsrail’in işgalci ve emperyalist politikalarının hiçbir zaman değişmediğini çok açık şekilde gösterir. Bugün Gazze’de yaşananlar karşısında Filistinlilerin evlerini ve topraklarını sattıkları argümanının arkasına sığınanlar, Filistin’in silahlı direnişi karşısında şüpheye düşenler, sömürgecinin tarihsizleştirmeye ve görünmez kılmaya çalıştığı bir halkın varlığını ve mücadelesini de inkâr ediyorlar. Mustafa Ebu Ali’nin tanıklığı, inkâr yerine hatırlamaya çağrı yapar. Faruk Kaddumi’nin 1974 yılında Nabatiya kampına ilişkin yaptığı basın açıklamasının Türkçe tercümesi ise şöyle:
“Bu kamptaki beton yığınlarına bir kez göz atın, Siyonist savaş uçaklarının Nabatiya, Aynul Helva, Suuk el Garbi ve diğer mülteci kamplarına yönelik barbarca saldırılarının İsrail yöneticilerin faşist zihniyetini, haince davranışlarını gösterdiğini görürsünüz. İsrail’in Filistinli mültecilere yönelik kindar histerileri, kahraman halkımızı toptan yok etme ve tehcir politikası izlediğini gösterir. İsrail toplumunun bu terörist yapısı karşısında Filistin’in silahlı eylemleri daha da etkili olmalıdır. Hâlâ İsrail toplumunda hâkim olan faşist Nazi zihniyeti ve uygulamasını ancak bu şekilde etkisiz kılabiliriz. Malut’ta çocuklarımızı ve kadınlarımızı acımasızca öldürenler mülteci kamplarında da kadın ve çocuklarımıza acımazlar. Amerikan emperyalizmi İsrail’in bu eylemlerini her zaman destekler. Nitekim İsrail, Amerika’dan aldığı yıkıcı silahlar ve phantom uçaklarını sivil Arap Filistin halkımıza karşı sınırsız bir şekilde kullanmaktan hiç çekinmez. İsrail yeni nesilleri Nazi sloganlarıyla Araplardan nefret etmek üzerine yetiştiriyor. Şu sözleri onlardan çok duyarsınız: ‘Bunları hayvan gibi, haşerat gibi öldürmek gerekir.’ Çocuklarını ‘kana kan’ sloganıyla büyütürler. İsrail parlamentosu Knesset, tüm cinayetlere ortaktır. Malut’ta esir değişimi aldatmacası bunu gösterir. İsrail bakanlıkları da cinayetin ortağıdır. İsrail’de yaşananlar bunların cani yönlerini ortaya koyar. Oysa kahramanlarımız hapishanedeki arkadaşlarının özgürlükleri için samimi olarak esir değişimine niyetli olduklarını belirtmişlerdir. Ama İsrail yöneticileri Arapların ve Yahudilerin birlikte barış içinde yaşamamaları için ellerinden geleni yapıyorlar. Onlar silahı katliamlar için kullanıyorlar; biz ise özgürlük, barış ve adalet mücadelemiz için kullanıyoruz. Halkımız baskıya ve öldürmeye asla boyun eğmeyecektir. Kim ki öldürmeler ve katliamların halkımızı devrimci silahlı mücadeleden vazgeçireceğini düşünüyorsa kesinlikle yanlış düşünüyordur. Ölüm ve şehadetle tarihimizi yeniden yazarız, halkımızın hayatını yeniden ihya ederiz. Biz barış ve adalet için ve kutsal topraklarımızın tamamında demokratik Filistin devletini kurmak için savaşıyoruz. Bu amacı gerçekleştirinceye kadar savaşımız devam edecek.”
Zeynep Turan
[1] Filmi buradan izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=2WZ_7Z6vbsg
[2] Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri, Çev. Şen Süer, İstanbul: Versus Kitap, 2007, s. 45.
[3] Edward Said, “Filistin Sineması: Görünür Olma Arzusu”, Filistin Sineması: Bir Ulusun Hayalleri, Hamid Dabaşi (der.), İstanbul: Agora Kitaplığı, 2009.