Fotoğraf, dış dünyanın gerçekliğinden bağımsız olmayan, gerçek bir ânın görselleşmiş hâli. Görselleşmiş ân, fotoğrafçının göstermek istediği ânın yalnızca bir parçası. Fotoğrafçılık, gerçekliği yeni bir düzleme aktaran teknikleri kullanması, kanıtlama gücü, inandırıcılığı; sorgulatıcı ve insanları harekete geçirici yanları nedeniyle bazen tek başına anlam üretir, bazen de asıl anlamın üretilmesine malzeme sağlar.
Bugün fotoğraf, farklı anlatım yollarını besler. Doğadaki ışığı, nesneleri ve canlıları ışık aracılığı ile kaydeden fotoğraf, etkili bir anlatım dili olarak görülür. Fotoğrafın sunulma tarzı ve sunulduğu ortam farklılık gösterdikçe ona yüklenen anlamlar da değişir. Hollanda asıllı İngiliz fotoğrafçı Eadweard James Muybridge, fotoğrafı gerçeği göstermek için kullanır. İnsandaki göz yanılsamasını fotoğraf yoluyla ortaya koyan “Horse in Motion” adlı çalışmasında, birden fazla fotoğraf makinesi ile hareketli figürlerin fotoğrafını çekip bunları arka arkaya sıralayarak figürlerin hareketli görünmesini sağlar. İnsanların, atların, bizonların ve birçok canlının hareketlerinin evrelerini sunan her fotoğrafı bir disk içine yerleştirerek bir araya getirir ve parçalardan bir bütün oluşturur. Bu çalışma, fotoğrafçılıkta “bullet time” adı verilen efektin de doğmasına vesile olur. “Mermi zamanı” şeklinde Türkçeye aktarılan bu terim, değişken zamanlı simülasyon tekniği olarak literatüre geçer. Bu teknik sayesinde bir nesnenin normal fotoğraf makinesi ya da kamera ile yakalanamayacak kadar yavaş ve çok-açılı görüntüleri bir araya getirilir.
Peki fotoğrafçı neden bu tekniği tecrübe eder? Atların anatomisi, fizyolojisi ve güzelliği hakkındaki fikirlerin tarihselliği; heykeller, mağara duvarlarına yapılan resimler, atların doğaya bıraktıkları izler ve bunlardaki ayrıntılar üzerinden edinilir. Bu görsel malzemeler; atın rengi, büyüklüğü gibi konularda ve koştuğu an, otlanırken sergilediği fiziksel duruşu hakkında muhatabına fikir verir. Hızlı koşan atın hareketlerinin görsel olarak sunulmasındaki ayrım bu tekniğin katkısıyla belirginleşir. Dörtnala koşan, tozu duman eden bir atın hangi ayaklarının önde, hangilerinin arkada durduğu anlaşılır. Muybridge’nin çalışmalarından önce kimilerine göre at ileriye doğru hamlede bulunduğu sırada ön ayakları ileride, arka ayakları geride; kimilerine göre ise ön ve ayaklar tersine konumdadır.
Muybridge, bir atın koşma esnasında ayaklarının hamlelerini neden tespit etmek istedi? Çalışmasının temelleri nerede yatıyor? Sanatçının arkadaşı, atlara düşkünlüğü ile bilenen Leland Stanford, başka birisiyle iddiaya girer: Tırıs, dört nala koşan bir atın tüm ayakları aynı anda havada mıdır, değil midir? Muybridge, bu işi aydınlatmak için görevlendirilir. Hareket hâlindeki atın görüntüsünü yakalama amacıyla yapacağı çalışmaları bu iddia ile başlar.
Muybridge, 15 Haziran 1878’de fotoğraf makinelerinden oluşan bir düzenek hazırlar. Atın koşacağı güzergâha paralel olarak gerdiği misinaları, atın ayağı takıldığında fotoğraf makinelerinin deklanşörlerini tetikleyecek şekilde bağlar. 24 fotoğraf makinesi, bir atın ilerlerken izleyeceği güzergâh boyunca otomatik çekim için ayarlanmış olur. Atın bir tek uzun adımının 10–12 poz fotoğrafını çeken Muybridge, tırıs ve dörtnal aşamalarının tam ortasında atın dört ayağının aynı anda yerden yükseldiğini göstermiş olur. Onun yapmış olduğu bu işin önemini Rebecca Solnit şu cümleyle ifade eder: “Saniyeyi parçaladı ve atomu parçalamış kadar etkili oldu.” Fotoğrafçının bu hamlesi ile Stanford da diğer arkadaşıyla girdiği bahsi kazanır.
Bu deney fotoğraf sanatına ve fotoğrafla ilişkili diğer sanat dallarına ne kazandırır? Eskiden çizilen at resimlerinde ve at heykellerinde bu canlının ayak hareketlerinin doğru gösterilmediği ortaya çıkar; böylelikle hız çağına bir adım atılır. Ayrıca çizimlerin, resimlerin objelerin arka arkaya sıralanmasıyla oluşan hareketli görüntü sanatı ortaya çıkar. Belki de daha önemlisi, sinemanın kapısı açılır. Nasıl mı? Fotoğrafçı, zoopraxiscope olarak bilinen bir cihaz kullanarak atın koşma esnasındaki aksiyonunu “hareketi tamamlama” (arka arkaya takip) adı verilen teknikle on iki hareketsiz görüntüyü birleştirir. Zoopraxiscope’un yansıtma özelliği ile perdede gerçek bir hareketin fotoğraf üzerinden sürekliliği kuralına bağlı hareket yanılsaması oluşur. Bu cihaz sayesinde hem insanlar için yeni bir eğlence türü bulunmuş hem de kısa bir animasyon hazırlanmış olur. Sallie Gardner at a Gallop adı verilen bu iki saniyelik animasyon, sinemaya hazırlıkta filmin öncü örneği olarak kabul edilir. Zoopraxiscope ise sinema makinesinin atası olarak kayda geçer. Atın hareket hâli üzerinden hazırlanan bu seri, zamanın geçişini fotografik olarak kaydeden erken bir yöntem olan kronofotografinin de ilk örneği olur. İşte bu da sinema filmlerinin gelişiminde önemli bir adımdır.
Kronofotografinin doğuşu ise Ettienne Jules Marey’in insan bedeninin hareketlerini grafik kayıtlar üzerinden incelemeye başlamasına dayanır. Muybridge’in atın hareketlerini gösteren fotoğraflarıyla karşılaşması, Marey’i fotografik görüntülerden yararlanmaya sevk eder. İki bilim insanın çalışmaları arasındaki fark ise şu şekilde kayıtlara geçer: Muybridge fotografik yolla hareketi yeniden görselleştirirken Marey, hareketteki görüntü akışının ölçümü ile ilgilenir ve birden çok fotoğraf yerine tek fotoğraf plakası üzerinde çalışır. Marey sadece hareketin görüntüsü üzerine araştırma yaptığı için fotoğrafları mekânın detaylarından soyuttur, hareketin bıraktığı izler ön plandadır. Hareketin zaman ve mekân içindeki akış aşamalarını eşzamanlı bir şekilde gösterir.
Marey, çalışmalarını tüfek şeklindeki fotoğraf makinesi ile yapar. Kronofotograf kullanarak sürdürdüğü çalışmalarında kullandığı tüfek şeklindeki makinesi ile art arda çektiği on iki fotoğrafla uçan bir kuşun hareketini çözümler ve bu çalışması hareketli görüntü için önemli bir yer işgal eder. Zamanla yaptığı diğer çalışmalarında kâğıt film şeritleri kullanır ve saniyede yüz fotoğraf çeker. Bu sayede atlar, kuşlar, kediler, köpekler ve başka canlıların hareketlerini kaydeder. Görüntüye aldığı hareketler sayesinde canlıların kas, eklem, iskelet yapılarındaki özelliklerin anlaşılmasına katkı sağlar. Tek fotoğraf makinesi kullanarak elde ettiği veriler sayesinde canlıların hareketlerini ortaya çıkarmaya yönelik seri fotoğraflar edinir ve hareketli görüntüyü kaydedecek teknolojinin film kameralarının yapısını oluşturacak prensiplerin temelini atar. Marey, fotoğrafın ayrıntıyı gösterme gücü kullanarak anatomi ve fizyoloji dallarına da katkı sağlamış olur.
Her iki araştırmacının da kaydettiği gelişmeler, hem fotoğraf hem de sinema için kıymetli bulgular. Muybridge, art arda gelen fotoğraflardan yararlanarak imgenin hareketini ortaya koyarken fotoğraf ve sinemadaki gelişmelere vesile olacağını tahmin etti mi, bilinmez. Bu yöndeki çalışmalarını derlediği The Human Figure in Motion ve Horses and Other Animals in Motion adlı kitapları üzerinden fikirlerinin olgunlaşmasına bir nebze de olsa tanık olmak, Muybridge’in asıl meselesi -yani çıplak gözle görülemeyen, bir canlının en hızlı ânının yakalanmasında adım adım izlediği basamakları- hakkında meraklısına bilgi verebilir.
Betül Sezgin