Modern Türk şiirinin dönüm noktası kabul edilen İkinci Yeni şiiri, 1953’ten itibaren sahneye çıkar; 1950’lerin ikinci yarısında bu şiir hareketi, teorik açıdan tartışılmaya başlanır. Muzaffer Erdost’un Ağustos 1956’da Son Havadis gazetesinde yayımlanan “İkinci Yeni” başlıklı yazısıyla bu hareket, ismini bulur. İkinci Yeni şairlerinin ve bu yeni estetiği savunan eleştirmenlerin teorik bir mücadele verdikleri bir dönemde eski (Garip) şiir anlayışının temsilcisi Oktay Rifat, Perçemli Sokak kitabını yayımlar. Garip şairi Oktay Rifat, kitabında kendi şiir anlayışının tersine konumlanmış önsözüyle bir anlamda İkinci Yeni’nin mucidi olmaya kalkıştığı için İkinci Yeni şairleri tarafından bu tavır hoş görülmez. Aşağıda kısmen alıntıladığımız yazısında Turgut Uyar, Muzaffer Erdost’un yeni şiire dair görüşüne değinerek Oktay Rifat’a getirdiği eleştirilerle -henüz “İkinci Yeni” etiketini kullanmadan- şiirde anlam sorunu tartışmalarına önemli bir tuğla ekliyor.
Şiirimizde Eski Bir Yeni*
Şiirimizde yeni bir akımla karşı karşıyayız. Gerçi bu anlayış henüz bir akım gücünü almamışsa da yöndeş bulacağa benziyor. Bir yandan Oktay Rıfat** önsözlü bir kitapla (Perçemli Sokak), -bir yandan [da] Ece Ayhan’ın şiirlerine dayanarak- Muzaffer Erdost bu şiiri savunmaya, yerleştirmeye çalışıyorlar.
Muzaffer Erdost, Pazar Postası’nda bu şiiri savunan yazısının adına “Birşey Söylemiyen Şiir” demiş. Bu ad bile, bu yeni anlayışı aşağı yukarı tanımlıyor. Anlamlarından soyuluş, kelimelerle yeni bileşimler kurmak, dolayısiyle, konuşma dilinden ayrı yeni bir şiir diline varmak. Kelimeleri hiçbir şey söylemiyecek biçimler kurmakta, bir gereç gibi kullanmak. Böylece şiiri, duygudan, düşünceden kurtarmak. Muzaffer Erdost tıpkı böyle demiyor ama insan buralara kadar geliyor çağrışımla. O, böyle bir şiiri yadsımayalım diyor. Gelecek insanların şiiri neden bu olmasın diyor bir yerinde.
(…)
Oktay Rifat sadece görüntülere tutkun. O, görüntüleri şiirin amacı haline getirmiş. Şiirinin bütün değeri, “konuşma dilinin gündelik düzeninde” yaptığı değişikliğe bağlanıyor. Muzaffer Erdost’a gelince o, sadece “Birşey Söylemiyen Şiir” diyor. Anlamlı, anlamsız sözler üstünde durmadan. Bir şey söylemiyen şiir olabilir mi? Olur sanıyoruz. Hatta bu, “Bir şey söylemesi gerekmeyen şiir” olsaydı diyecek sözümüz olmazdı. Bütün mesele bu başlığın başlı başına bir değer haline getirilmesidir.
Muzaffer Erdost bu şiiri savunurken halılardaki, kilimlerdeki, çoraplardaki nakışları düşündüğünü söylüyor. Birtakım geometrik biçimlerden bileşmiş bu nakışların da bize bir şey söylemediğini söylüyor. (…) Konu, anlam belki resimle musikiye sonradan girmiş şeylerdir ama şiir, yapısı bakımından bir söz, dolayısile bir anlam sanatı olması bakımından bunlardan kolay kolay vazgeçemez. Çizgilerle, renklerle, seslerle soyut birtakım bileşimlere, biçimlere varılabilir; bu sonunda birtakım değer bölümlerile bir değerler bütününe, bir bütün değere varmak demektir. Ama sözle kurulabilecek bir biçim, bir bileşim ancak bir anlam olabilir.
Anlam bir yana bırakılınca kelimelerin böyle yanyana getirilmesinde güzellik ölçüsü, değer ölçüsü ne olacaktır? Kişinin aklına ister istemez musiki geliyor. Seslerin uyuşmasının verdiği düzen, denge yahut. Bu anlayışın başka bir değer ölçüsünü düşünemiyorum, şiirde geometrik bir biçim düşünmek mümkün olmayacağına göre. Halbuki şiirde musikinin yeri, seslerin uyuşmasında değil, mısralarda içten içe gelişen ölçüde, vurguda, düzendedir. Aslında şiirin gayesi de musiki değildir zaten.
(…)
Bu akımın yeni bir şiir dili kurması meselesine gelince; bu dilin kurulması rastgele uydurulmuş sözlerle değil, sağlam, kendine vergi bir dünyası olan ozanın, sanattan önce hayatı çözümleyebilmiş bir ozanın, kelimelere kendi dünyasından katacağı anlam yüklerile mümkün olur. Bu dil de ortak bir dil olamaz. Her ozan, kendi şiir dilini kendi kurar sanırız.
*1 Şubat 1957 tarihinde Forum dergisinin 69. sayısından alıntılanan bu yazı, daha sonra Turgut Uyar’ın yazılarının derlendiği bir kitapta yer almıştır: Turgut Uyar, “Şiirimizde Eski Bir Yeni”, Korkulu Ustalık: Şiir Üstüne Yazılar, Söyleşiler, Soruşturmalar, Bir Şiirden. (Haz. Alaâttin Karaca.) İstanbul: YKY, 2009.
**Yazıdaki kelimelerin imlâsı olduğu gibi aktarılmış, sadece okumayı kolaylaştırmak için bazı noktalama işaretleri düzeltilmiştir.