Kitle kültürünün yüksek sanat ve toplum için zararlı görülmesi ya da bir tehdit olarak kabul edilmesi 20. yüzyıldaki kültür ve sanat alanının önemli gündemlerinden biriydi. Baskı ve üretim tekniklerindeki gelişmelerle kültür ürünlerinin geniş kitleler tarafından tüketilmesi ve bunun yarattığı olumlu/olumsuz etkiler bugün hâlâ tartışılmaya devam etmektedir. Kentlerin kültür ve sanat mekânları için yeniden düzenlenmeleri, kültür ve sanat ürünlerinin piyasadaki dolaşımı ya da popüler kültürün teknolojik imkânlarla yaygınlaşması, bu konudaki eleştirileri görünür kılan gelişmelerdir. Adorno, geç kapitalist toplumun yalnızca ekonomik faktörler ile değil aynı zamanda kültürle beraber açıklanabileceğini söylerken kültürün bu yeni formuna dikkat çekmekte ve onu eleştirmekteydi. [1] Sonrasında kitle kültürü ya da popüler kültüre ilişkin bu yazıda özetlenemeyecek kadar fazla sayıda farklı tanım ve yorum geliştirildi. Popüler kültür, kitle kültürü ve halk kültürü kavramlarının aralarındaki ayrımdan devletin popüler kültürle ilişkisine, halkın popüler kültür ürünleriyle nasıl bir direniş alanı yaratabileceğinden kitle kültürü içerisindeki bireyin pozisyona değin çok sayıda konu başlığı ele alındı. Kitle kültürü eleştirmenlerince popüler kültür, “bayağı ve aşağı” olarak kabul edilirken kitlelerin tüketimine sunulan kitsch ise yüksek sanata ait olan ürünlerin kötü taklidi olarak değerlendirildi. Örneğin nesnelerin statü göstergesi olma işlevlerini hatırlatan Baudrillard, sahte ve kopya olarak gördüğü kitsch’i “sözde-nesne” olarak tanımladı. [2]
Eleştirmenler tarafından yüksek sanat ve popüler kültür arasında çizilen keskin sınırlar sinema, fotoğraf ve radyo alanlarındaki gelişmelerle beraber dönüşmeye başladı. [3] Bu dönüşümün önemli aşamalarından biri, popüler kültür ürünlerini tüketen geniş kitleleri pasif tüketiciler değil, aktif aktörler olarak gören yaklaşımların ortaya çıkmasıdır. Kültürel Çalışmalar’ın kurumsallaşmasıyla toplumdaki egemen kültür yerine karşıt ya da popüler kültürü temel alan araştırmalar da yaygınlaşır. Gençler, kadınlar ve işçi sınıfı üzerine yapılan bu çalışmalar bireylerin egemen kültür karşısında edilgen olmadığını, direniş pratikleri ya da kendi kültürlerini oluşturabildiklerini gösterir. Yapılan saha çalışmaları aslında kitle kültürü eleştirmenlerinin popüler kültür için işaret ettikleri olumsuzlukları da tartışmalı hâle getirir. Herbert J. Gans kitle kültürünün kâr amacıyla üretildiği, sahte mutluluklar yarattığı, toplumu kalitesizleştirdiği ve yüksek kültürün ortaya çıkmasını engellediği yönündeki eleştirilerin gerçeği yansıtmadığını öne sürmektedir. Gans, tüm bunların mümkün olabileceğini ancak bu alanda yeteri kadar saha araştırmasının yapılmadığını ve çoğu zaman yüksek sanatın da benzer sonuçlar doğurabildiğini hatırlatır. [4] Popüler kültürü tüketen toplumsal sınıfların giderek çeşitlendiği, kitsch’in ise güncel sanatın ilgisini çektiği bugünlerde, söz konusu tartışmanın farklı açılardan gündeme getirildiğini söyleyebiliriz.
Pera Müzesi’nde geçtiğimiz günlerde ziyarete açılan “Zevk Meselesi” sergisi kitsch kavramı etrafında yüksek kültürün sınıfsal ayrıcalığını tartışmaya açarken güncel sanatın kitsch ile kurduğu yeni ilişkiye dikkat çekiyor. Sergideki işlerde gündelik nesnelerin, dini motif ve popüler figürlerin yanı sıra internet görselleri de önemli bir yer tutuyor. Serginin küratörlüğünü yapan Ulya Soley, serginin 20. yüzyıl sanat dünyasının birtakım ön kabullerini de tartışmaya açtığını ifade ediyor: “Yüksek sanat ve kitle kültürü arasındaki sınırların muğlaklaştığı günümüzde, eril ve seçkinci tarihini geride bırakan, kapsayıcı ve queer-feminist reflekslerle donanmış güncel sanat, görsel kültürü yorumlamak için önemli ipuçları sunuyor.” [5] Bunu yaparken de aslında popüler kültüre yöneltilen önemli eleştirilerden birini, yani “popüler olanın kaçınılmaz biçimde popülist olduğu” kanısını yıkmaya yönelik bir hamle işlevi de görüyor. [6]
Bourdieu ve Darbel, Avrupa’daki sanat müzelerinin ziyaretçi kitlesi üzerine yaptıkları bir çalışmada bireylerin geldikleri toplumsal sınıfın, eğitim durumlarının ve mesleklerinin kültür ürünleri karşısındaki konumlarını etkilediğini gösterirler. [7] Güncel sanat mekânları, fiziksel olarak herkese açık olmakla beraber, alımlama yetisi ve davranış pratikleri açısından belirli bir kültürel birikime sahip bireylere hitap eder. Bu açıdan serginin zevk meselesini güncel sanat ve kitsch bağlamında gündeme getirmesi oldukça anlamlı. Çünkü bugün hâlâ güncel sanatın erişilebilirliği konusunda yeterli iyileşme sağlanmamışken popülist rejimlerin ya da kapitalist ekonominin çıktısı olarak kabul edilen kitle kültürü, yeni medya araçlarıyla her gün daha fazla yaygınlaşmaktadır. Geçtiğimiz Aralık ayında Karşı Sanat bünyesinde, Ozan Çağlar ve Deniz Zeybek tarafından hazırlanan “TikTok’un Emek Sineması” sergisi benzer bir bağlamda ele alınabilir. [8] Sergi, farklı sektörlerde çalışan işçilerin çalışma mekânlarında çektikleri TikTok videolarının yeniden kurgulanması ve bir araya getirilmesinden oluşuyor. Popüler kültüre ait ürünlerin bir güncel sanat mekânına taşınması kitle kültürüne yönelik getirilen olumsuz eleştirilere ve güncel sanatın popüler kültürle kurduğu yeni ilişkiye dikkat çekiyor. İşçiler, çalışma şartlarını ve gündelik hayatlarını kayda almak için TikTok’u oldukça eğlenceli ve yaratıcı bir araç olarak kullanıyorlar. Kültürel ürünler karşısındaki eşitsizliği ortadan kaldırmasa da bu dijital uygulama, işçi sınıfının kendisini gündelik ve sıradan nesnelerle ifade etmesi için alan açıyor.
Kitsch’in potansiyeline dikkat çeken “Zevk Meselesi”nde popüler kültür ile güncel sanat arasındaki sınır belirsizleştiriliyor. Sergide yer alan Alex Da Corte & Jayson Musson, Bruno Miguel, Cameron Askin, FAILE, Farah Al Qasimi, Gülsün Karamustafa, Hayırlı Evlat, Miao Ying, Nick Cave, Olia Lialina, Pierre et Gilles, Slavs and Tatars ve Volkan Aslan’ın işleri bu belirsiz alanda geziniyor. Taylan Aygün koleksiyonuna ait Cezaevi İşi Boncuklar, cezaevlerindeki mahkûmların yaptıkları boncuk işlerinin gündelik hayattaki anlamına dikkat çekiyor. Turşu suyu, porselen, boncuk, çiçek, internet sayfası, Youtube, Facebook, parfüm şişesi gibi çok sayıda imge, nesne ve figür, kitsch ile güncel sanat arasındaki o belirsiz alanı inşa ediyor. Gündelik hayatta karşımıza çıkan sıradan, ucuz ve basit nesneler yeniden yorumlanırken sergideki işlerin bazıları yeni medya araçlarına yer veriyor. Medya alanındaki gelişmeleri heyecanla takip ettiğini ifade eden sanatçı Marisa Olson’un “post-internet” olarak adlandırdığı bu kategori, kitsch’in kurcalanması için oldukça dinamik ve karmaşık bir görsel alan yaratıyor. [9] Sonuç olarak sergi, bayağı kabul edilen beğeni kültürlerine ait çeşitli bileşenleri bir güncel sanat mekânına taşıyarak bir yandan güncel sanatın beğeni ve sınıf karşısındaki pozisyonunu sorgularken bir yandan da aslında yine kendi evinde ve kendi ziyaretçisine yönelik konuşarak bunu gerçekleştiriyor.
Zeynep Turan
[1] Besim F. Dellaloğlu, “Bir Giriş: Adorno Yüz Yaşında”, Adorno: Kitle, Melankoli, Felsefe, 8. baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, 23.
[2] Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, çev. Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, 8. baskı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2016, s. 137-138.
[3] Larry Shiner, Sanatın İcadı, çev. İsmail Türkmen, 5. baskı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2018, s. 398.
[4] Herbert J. Gans, Popüler Kültür ve Yüksek Kültür, çev. Emine Onaran İncirlioğlu, 5. baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018, s. 43-47.
[5] Ulya Soley, “Zevk Meselesi”, Zevk Meselesi, İstanbul: Pera Müzesi Yayını, 2021, s. 14.
[6] Ruth Holliday, Tracey Potts, “Kitsch’e Yeniden Bakış”, çev. Serhat Uyurkulak, Zevk Meselesi, İstanbul: Pera Müzesi Yayını, 2021, s. 18.
[7] Pierre Bourdieu, Alain Darbel, Sanat Sevdası, çev. Sertaç Canbolat, 2. baskı, İstanbul: Metis Yayınları, 2017, s. 57-58.
[8] http://tiktokunemeksinemasi.karsi.com/
[9] https://we-make-money-not-art.com/how_does_one_become_marisa/