Kadınlar yanlarında çanta taşır, erkekler taşımaz. Bu cinsiyetçi ifadeyi, benzerlerini ve topyekûn bu yazıyı lütfen “genellikle” parantezi içinde okuyunuz.
Nedendir bilinmez, kadınların levazımatı külliyatlıdır, yan yana iç içe cüzdanlar, çantacıklar, keseler, torbalar silsilesi ile birlikte gezer çoğu kadın. Yanına çanta almadan dışarı çıkan kadın biraz erkeksi görünmeyi kabul etmiştir. Bu kesecilik ve “kaplar içi ve kaplar arasıcılık” (intertextuality kelimesinin metinler-arasılık olarak Türkçeleştirilmesinden cesaretle) kadının sadece ev dışı değil ev içi dünyasında da temeldir: Çekmeceler, dolaplar, yüklükler, hurçlar ve bunların oluşturduğu düzen; özellikle mutfaktaki kaplar, tencereler… Hatta bazı ambalajların bu “kap” özelliklerinden vazgeçilemeyip daha sonraki kullanımlar için evlat edinilmesi, devşirilmesi. Büyük tencerelerde yer alan yemekler azalınca küçük tencerelere, küçük tencereler plastik kaplara, dondurma ve yoğurt kaplarına, kullanılmadığında ise bu kaplar yine iç içe, yan yana kendilerine ayrılan yerlere konulur. Bu bir oyun gibi sürer gider. Belki de ev düzeni bu sistemle kontrol duygusu yaratır. İstiflenen kaplara bazen isim verilir: karabiber, rezene çayı gibi. Bazen ise son kullanma tarihlerini kader gibi bekleyen otlar, tozlar ya da yağlar dolapların arkasında isimsizleşir. Kim bilir belki evin kendisi bile böyle bir düzen düşüncesiyle yaratılmış görünen ve görünmeyen ücra köşeleri ile bir kaptır.
Erkekler ise genellikle arka ceplerine yerleştirdikleri vücutlarının şeklini almış cüzdanlarla yetinirler, diğer eşyaları bellerine, ön ceplerine ya da sığmıyorsa ellerine iliştirilmiş şekilde gezebilirler. Çanta taşıyan erkek en fazla işinden dolayı, yani zorunluluktan dolayı çanta taşır, içine bilgisayar ya da kitaplarını koyduğu bir düzenek olarak ihtiyaç duyduğu için.
Çantaların içinde eşyalar kaybolur, saklanır ya da kendini ele verir. Uzun süre kontrol edilmeyen çantaların içinde geçmiş ve anılar birikir; bir kısmı çöptür, bir kısmı ise bazen arayıp da bulamadığımız ya da varlığını bile unuttuğumuz ama ihtiyacımız olan şeylerdir.
…
Yine toplumsal cinsiyet rollerini çok sorgulamadan genel bir ifade ile eğer kadının evin düzeni ve çocuk yetiştirme gibi rollerin sahibi olduğu savının arkasında durursak bütün bunlar belki biraz anlam kazanabilir.
Kadının düşünme sistemindeki karmaşıklık ve iç içelik de nörobilimsel verilere dayanarak ispatlanabilse de, diğer taraftan sanki bu ayrık ve birleşik kaplar prensibini destekler gibidir.
Acaba bu tartışmada kadının kendi vücudunun sisteminde de koruyucu, “rahim” olanın gizli olması ve bütün döngülerinin bu sistemi işaret etmesini söylemek fazla mı olacaktır?
Hümanur Bağlı