“O Güzel Geceye Nazikçe Girme”
O güzel geceye nazikçe girme,
Yaşlılık günün sonunda yanmalı ve çılgına dönmeli;
Öfkelenmeli, ışığın ölmesine öfkelenmeli.
Hayatlarının sonuna gelmiş bilge adamlar
karanlığın doğru olduğunu bilseler de,
Sözleri henüz şimşekler çaktırmadığından onlar
O iyi geceye nazikçe girmezler.
İyi adamlar, son dalga vururken,
Küçük eylemlerinin bile yeşil bir koyda
Ne parlak dans edebileceğini haykırarak,
O iyi geceye nazikçe girmezler.
Vahşi adamlar havada yükselen güneşi yakalayan
Ve ona şarkı söyleyen,
Öğrenirler, çok geç, o yolunda giderken aslında matemini tuttuklarını,
O iyi geceye nazikçe girmezler.
Metin adamlar, ölüm yaklaştığında,
Kör edici bir bakışla görürler
Kör gözlerin meteorlar gibi parlayabileceğini ve neşeli olabileceğini,
Öfkelenirler, ışığın ölümüne öfkelenirler.
Ve sen, babam, orada o üzücü yüksekte,
Bela oku, dua et, ben şimdi senin keskin gözyaşlarınla, yalvarıyorum sana.
O iyi geceye nazikçe girme.
Öfkelen, ışığın ölümüne öfkelen.
Dylan Thomas, (1951)
Türkçesi: Betül Özel Çiçek
Yirminci yüzyılın önde gelen şairlerinden ve Galler’in medar-ı iftiharı Dylan Thomas (1914-1953), bu popüler şiirinde ışığı sönen her şeyin bu sönüşe öfke duyması gerektiğini dillendirir. Şiirlerinde genelde hayatı, ölümü, insanların hayatın evrelerine karşı tavırlarını ele alan Thomas’ın “İyi geceye nazikçe girme” derken babasının ölümü sessiz sedasız kabullenmesine duyduğu üzüntüyü dile getirdiği söylenir. Biyografik olarak babasının bu şiir yazıldıktan birkaç sene sonra vefat ettiği göz önünde bulundurulursa meselenin aktif bir yüzleşmeden ziyade şairin babasının ve dolayısıyla insanlığın ölümü “nazikçe” kabul etme ihtimalinden endişe duyduğu düşünülebilir. Thomas, şiirde ölümün kaçınılmazlığını kabul eder. Öte yandan, ölümün kaçınılmazlığı insanların, bilge, iyi, cesur, metin insanların sönüp giden emekleri, işleri, eyleyişleri, yapabilecekleri ama henüz gerçekleştiremedikleri eylemler de demektir. O halde şaire göre ölüm ile yüzleşmek yeni bir tanımla mümkündür: Şair, şiirinde saydığı vasıflara sahip insanların, o “iyi gece”ye girerken sessiz sakin bir kabullenişle değil pagan bir kahraman gibi ölümle bile mücadele ederek, ona karşı direnerek gitmelerinin onurlu tek gidiş şekli olduğunu düşünür.
Bu bağlamda şiirin, ölümle mücadelenin yollarını aramaktan yorulmayan Batı dünyasında oldukça popüler olduğu söylenebilir. Çeşitli şarkılarda, roman, hikâye, film ve dizilerde şiire yapılan atıfları bolca bulmak mümkündür. Ölümsüz bir uzaylının (bir yarı-tanrının) maceralarını anlatan İngiliz yapımı Dr. Who’nun iki bölümünde şiirden alıntı yapılmıştır. Aynı şekilde, ölen dünyanın son şansı olan bir uzay kaşifliğini anlatan Interstellar’da da bu şiirden mısralar çokça kullanılmıştır.
Şiirdeki ölümle onurlu mücadele kadar asli bir diğer tema da babanın ölümüdür. Şairin, kendisinden çok şey öğrendiğini ifade ettiği ve şair olmak istediği de bilinen babasını, ölüme karşı onurlu bir direniş sergilemesi gerektiğine inandığı tüm insanların sonunda zikretmesi, babasının da böyle biri olduğunu düşünmesinden kaynaklanıyor olmalıdır. Buna ilâveten genel olarak babanın ölümü, erdemin de ölümüdür. Beraberinde çeşitli felâketleri getirecek, mitlerde doğa afetleri ile eşleştirilen bir vakadır. Babanın ölümü, çocuklarının hayatı için ne kadar dönüştürücü ise nasıl öldüğü de çocuklarına hayata bakış, yaşama ve ölüşünü biçimlendirecek bir örneklik teşkil edecektir. Ölmek, belli bir şekilde ölmek bir medeniyetin de sürdürülebilmesi için gereklidir.
Buradan da görüyoruz ki hangi kültürde olursa olsun babanın evlâtlarına karşı rol model olma görevi, ölürken bile terk edebileceği bir vazife değil. Ne diyelim, hakkıyla yapılabilen babalık, zor zanaat. Evlatlarına iyi örnek olabilmek için mücadele eden tüm babaların babalar günü kutlu olsun.
Betül Özel Çiçek