“East Coker”dan
Başlangıcımdadır sonum.
Dedim ki ruhuma, dur sessizce bekle
ve bırak çöksün
karanlık üzerine
Ki o Tanrı’nın karanlığı olacaktır. Tıpkı,
Bir tiyatrodaki gibi
Işıklar söndürülür
Ki sahne değişebilsin
Perdelerin maddesiz gümbürtüsüyle, karanlığın karanlık üzerine hareketiyle,
Ve biliriz ki tepeler ve ağaçlar, uzaktaki
manzara
Ve öne çıkan, heybetli dekor…
hepsi yuvarlanıp kaldırılır—
Veya metroda bir tren, yeraltında istasyonlar arasında
çok uzun süre durduğunda
Sohbetler yükselip yavaş yavaş
sessizliğe söndüğünde
Ve her yüzün arkasındaki zihni
boşluğun derinleştiğini
Ve geriye
düşünecek hiçbir şey olmadığına
Dair büyüyen o korkuyu bıraktığını gördüğünde;
Ya da eter altında, zihin bilinçliyken
ama hiçbir şeyin bilincinde olmadığında— Dedim ki ruhuma sus ve
bekle ümit etmeden
Çünkü umut yanlış şey için beslenen umut olurdu; bekle aşksız
Çünkü aşk yanlış şeye duyulan aşk olurdu; Yine de hâlâ inanç var
Ama inanç ve sevgi ve umut hepsi içindedir beklemenin.
Bekle bir düşüncen olmadan, çünkü düşünmeye hazır değilsin:
Böylece karanlık nur olacak ve hareketsizlik dansa dönecek.
T. S. Eliot “Four Quartets”den
Türkçesi: Betül Özel Çiçek
“East Coker” Üzerine Küçük Bir Güzelleme
Betül Özel Çiçek
Söz, şiir, insanı ne yapar? Ruhu ile savaşta olanı çarpa çarpa kör kuyulara atar mı; el-Hakk, atar. Bu savaşta halas için bir deva arayanı ise tutup çekip kör kuyulardan çıkarır mı; el-Hakk, çıkarır. T. S. Eliot’ın en sevdiğim dizelerinden çevirdiğim bu pasaj, şairin meşhur “Four Quartets”inin ikincisi “East Coker”dan bir bölüm. “East Coker”, Eliot’ın en dini/Hristiyani şiirlerinden biri olarak görülse de şiir, imanı ve inancı sürdürebilmenin evrensel donelerini taşıyor. Kendi kültüründen hareket ederken evrensel imgelem ve değerlere hitap etmenin ustası olan Eliot, “Çorak Ülke”de gösterdiği bu tarz-ı şiiri “East Coker”da uç noktasına ulaştırıyor. 1940’ta yazılan şiir, savaş ile -sadece dünya savaşı ile değil, insanın içindeki her türlü savaş ile de- çok yalın bir şekilde yüzleşiyor. Bu yüzleşme sebebiyle “East Coker”ın karamsar, umutsuz bir şiir olduğunu söyleyenler de bulunuyor. Halbuki şiir, bana göre dengeli, istikrarlı ve inançtan gelen aklîlikle şekillenmiş umudun nasıl olması gerektiğine dair kalbe dokunan bir nasihat gibi. Belli ki kendi de kör kuyularda çokça vakit geçirmek durumunda kalmış şair (ki şairliğin kendisi zaten bunu gerektirmez mi?), ancak belli acılardan geçmiş kimselerden serdedildiğinde etkili olacak bir akıcılık ile kendi ruhuna da, bizlere de şunu salık veriyor: umudumuzu, aşkımızı ve inancımızı doğru şeylere yöneltmeyi. Eliot’ın bu tavsiye-şiiri, güneşi, ayı ve yıldızları önce Rabbi sanıp sonra sönüp gitmeleri ile Rab olmadıklarını anlayan Hz. İbrahim’in vereceği bir tavsiye gibi gelir bana hep. İnsanın ruhu, bu kıymetli hisleri, sadece insana ait olan bu hisleri; batacak, solacak, yok olup gidecek şeyler için harcamamalıdır. Bunların değişen bir sahne dekoru, bir trenin bir istasyona uğraması gibi geçici olduğunu unutmamalı, ümit ile hevayı, kalbin diledikleri ile egonun diktelerini karıştırmamalıdır.
Betül Özel Çiçek