“Erkekler borsadan, kızlar aşktan konuşuyorlar”
Geçmişte, meşhur olmayan insanlarla söyleşi yapmak matbu kültürün bir parçasıydı. Bu kültür, yerini televizyonlar ya da sosyal medya için insanların birbiriyle tartıştırıldığı hatta kavga ettirildiği sokak röportajlarına bıraktı. Zift Sanat olarak, bir geleneği yeniden hatırlatmak için, zaman zaman günlük hayattan insanlarla, işleri, ilgileri, maceraları hakkında kısa söyleşiler yapmayı düşünüyoruz. İlk söyleşimiz Üsküdar’da bir kafenin işletme yöneticiliğini yapan Aysel Çemrek ile. Söyleşiyi üniversite öğrencisi Kader Demir ve şair-yazar Ali Ayçil birlikte gerçekleştirdi. Şair Atakan Yavuz da hem söyleşide hazır bulundu hem de kısa bir önsözle bir nevi sebeb-i telifimizi izah etti.
Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu duyup okuduklarımızın çok azının doğru olmasını, toplumsal dünya hakkında konuşabilen insanların toplum hakkında çok az şey bilmesine, bu konuda pratik bilgisi olanların ise kendilerini ifade edecek dil ve araçlardan yoksun olmasına bağlıyordu. Demek ki kamuoyu önünde uzman ya da teknokrat olarak söz alanların sesinin karizmatik ve gür çıkmasının bir nedeni sessiz yığınların seslerinden de pay almış olmaları. Ancak bu gür seslerin çok azı bize yaşadığımız dünya hakkında tecrübeye dayanan, doğru ve pratik bilgiler sunuyor. Medya profesyonelleri ise kültürel sermayeleri gereği dillerini daha çok muktedirleri rahatsız etmeyecek şekilde kurguluyorlar. Hâliyle sokağın diliyle ana akım medyanın dili arasındaki makas giderek genişliyor. Belki de hakikat krizi dediğimiz şey bilenler ile konuşanlar arasındaki bu açıktan doğuyor. Hâlbuki gündelik yaşam dilin, mekân ve zaman algısının, tüketim alışkanlıklarının, kültürel ve politik yönelimlerin bugünü ve yarını hakkında pek çok ipucu barındırıyor. Şehrin nabzı gündelik yaşam dediğimiz o devasa akışta daha berrak duyuluyor. Bu yaşayan, canlı ve değişken mekânlara, oraları şenlendiren gençlerin oturup kalkma ve yeme-içme alışkanlıklarına baktığımızda geleceğin Türkiye’sinin yazgısının nasıl şekilleneceğini de az çok tahmin edebiliyorsunuz. Bu anlamda Üsküdar’da bir kafede işletmecilik yapan Aysel Çemrek’in hikâyesi, tecrübeleri, bu sürekli akan ve dönüşen gündelik hayatın ritmi, yeni oluşan alışkanlıklar ve değişen damak zevki hakkında anlattıkları, ülkemizin kültürel dinamikleri hakkında pek çok şey söyleyecektir.
Atakan Yavuz
Söyleşi: Kader Demir – Ali Ayçil
Aysel hanım, İstanbul’da mı doğdunuz?
Aslen Ispartalıyım, orada doğdum. İstanbul’da büyüdüm, Şişli’de. 3 yaşında annemin kucağında İstanbul’a geliyoruz. Aslımız Yörüklere dayanıyor. Bir nevi göçmen sayılırız, göçebe hayatı sürmüş bir nesiliz. Biz uzun zamandır burada olduğumuz için asimile olmuşuz. Açıkçası çok yakın değiliz o kültüre ama yakın olmak, birçok şeyine tanık olmak isterdim.
Ailenizde Yörük kültürüne ait sakladığınız eşyalar var mı?
Aslında vardı da, değerini bilemedik. Çocuksun, gençsin, o bakır siniler meselâ anneanneden anneme kalmış, görüyorsun ama “bu ne?” diyorsun. Şu anki bilincimiz olsa tabii daha farklı davranırdık. Maddi – manevi olarak değer biçilmezdi.
İstanbul’un ilk neresine gelip yerleşti aileniz?
Bizim ilk geldiğimiz yer Şişli, babam esnaftı orada. Orada okula başladık, sonra Anadolu yakasına geçtik. Bu tarafta da okul bitti, iş hayatımız falan derken böyle bir hayat mücadelesinin içine girdik.
Anadolu yakasında nereye geldiniz?
Üsküdar’a.
O zaman Üsküdar kızı sayılırsınız…
Üsküdar’a gelin geldim.
Hangi memlekete gelin oldunuz?
Malatya. Malatyalılar iyidir, hiç kötüsüne denk gelmedim. Her şehrin iyisi kötüsü vardır. Ben hayatım boyunca hep şöyle dua etmişim, en büyük duam da odur: Rabbim beni hep iyi insanlarla karşılaştır. İyi insanlarla karşılaştığımız zaman zaten her şeyimiz çok kolay gidiyor. Yani bunun memleketlisi, Malatyalısı, Sivaslısı inanın ki bu değil. Her memleketten kötü çıkar. Bu zamana kadar da hep iyi insanlarla karşılaştım. En zor zamanlarımda hayatıma giren insanlar hep iyi insanlardı, verimli ve dolu insanlardı.
Üsküdar’ın meydanında havuz olduğu dönemleri hatırlar mısınız?
Tabii. Marmaray’ın çıkışı, Valide-i Cedid Camii’nin karşısı büyük bir meydandı.
Üsküdar’ın eski hâliyle yeni hâlini kafamızda hep karşılaştırıyoruz. Siz bir Üsküdarlı olarak eski hâliyle yeni hâlini karşılaştırdığınızda ne düşünüyorsunuz?
Şöyle derim ben: Üsküdar çok güzel oldu. Bir çağ atladı Üsküdar. O köhnelikten, döküntülükten kurtuldu. Şimdi ben burada işletmecilik yapıyorum ama daha öncesinde Valide-i Cedid’in karşısında kendi yerim vardı. Belediye orayı istimlâk etti. Onun etrafında da aynı şekilde otel, kafeler, kuruyemişçi falan gibi birçok yer vardı ama çok atıldı; dökülüyordu. Eskiydi binalar, istimlâk ettiler. Biz burayı yenileyeceğiz, dediler. Çok üzüldük, bir şeyler kaybettik ama Üsküdar kazandı.
Üsküdar’ın sosyolojisi de değişti değil mi?
Çok değişti. Eskiden Uncular sokaklarında biz kadınlar belli bir saatten sonra geçemezdik, yürüyemezdik. Saat yedi, sekiz dendi mi bu sokaklarda bizim yürümemiz çok zordu. Ama şimdi on bir, on ikide genç kızlarımız çok rahatlıkla yürüyorlar.
Siz burada bir kafede işletmecilik yapıyorsunuz. Her gün Üsküdar’da gençlerin en yoğun uğraklarından Valide-i Cedid Camii’nin hemen arkasında, bazen yorgun ama hep gülümseyen bir yüzle “hoş geldiniz” diyorsunuz insanlara. Buraya gelen gençler çoğunlukla üniversite mezunu mu?
Aile müşterimiz de çok var. Üniversiteli öğrencilerimiz de çok var. Biz burada geniş kitleye hitap ediyoruz. Hem yemek, hem kafe, hem kumpir, hem waffle. Geniş bir ürün yelpazemiz olduğu için hem öğrenci kesimine hitap ediyoruz hem aileye.
Eskiler derler ya, “insan çeşit çeşit, yer damar damar” diye. Siz şimdi insanları gözlemliyorsunuz. Bir müşteri girdiği zaman gözüne bakıp o masada nasıl oturup kalkacağını tahmin edebilir misiniz?
Tabii ki. Senelerimizi verdik biz bu işe. İnsan sarrafı olduk diyebiliriz yani. Kafenin önünden geçerken bile müşterinin gözünden buraya gelmek istediğini ama kararsız kaldığını bile anlıyoruz. Mesela oturuşundan, baktığı kitaptan, her şeyinden bir şey çıkartabiliyoruz.
Gençler son yıllarda neler konuşuyor, nelerin dedikodusunu yapıyorlar?
Borsa. Bizim çalışan kesimde de o var. Çalışıyor, yatırıyor borsaya. Öğrencilerde de bu çok var.
Genç kızlar en çok neyi konuşuyorlar?
Her telden konuşuyorlar vallahi farklı farklı. Kültür, sinema, kitap, sevgi, aşk. Aşk konusunda bize bile danışanlar oluyor. Meselâ bir iki geliyor, burada görüşme ayarlıyorlar. Sürekli gelip giden, daimî müşterimiz olduğu için bize güveniyorlar. Burada bir de aile ortamı var. Erkek arkadaşıyla geliyor, burada görüşüyor. Sonra da aramızdaki samimiyete dayanarak diyor ki “Aysel Abla, nasıl buldun, bir fikrin var mı?” Biz de yapabildiğimiz kadarıyla ufak bir görüş belirtiyoruz.
Gençlerin ağız tatları değişti mi? Bizim zamanımızda Türk kahvesi, çay, belki kola falan içilirdi… Gençlerin ağız tadı, toplumun ağız tadından farklılaşmaya başladı sanki…
Farklılaştı çünkü Türkiye’ye farklı kahve kültürleri geldi. Latteler, macchiatolar, mochalar falan onlara daha cazip geldi. Türk kahvesinin sert bir içimi var. Gençler daha ferah, daha hafif şeylere yöneldiler. Mesela boykot ettiğimiz bir kahve firması var. O yurt dışında kahveleri karton bardakta veriyor. Bizim kültürümüzde öyle bir şey yoktu, onunla geldi. Elinde onun amblemiyle yürümek cazip bir hale getirildi. O kahvenin sunumu al-götürdür. Masada oturduğun zaman bir fincanla içtiğiniz gibi o zevki, o tadı alamazsınız ama dediğiniz gibi popüler kültür gençlerimizi o yöne götürdü.
Yeni kuşak gençler hakkında olumsuz konuşuluyor. Siz öyle düşünüyor musunuz?
Hayır, ben olumsuz düşünemem. Yüzde ellisi öyleyse yüzde ellisi çok bilinçli. Yüzde ellilik bir kesim var, o zaten okumayan bir kesim. Okumayıp kendini geliştirmeyen, sadece telefona bakarak ömrünü bitiren bir nesil. Burada personeli çalıştırırken bile bu konuda çok zorlanıyoruz. Ellerinden telefon düşmüyor. Almaya kalksan işi bırakıp gidiyor, adam bulamıyorsun. Ama bir kısım da var, gerçekten çok bilinçli, gerçekten okuyan, sorgulayan, yeni çağa ayak uyduran bir neslimiz de var.
Buraya gelenler içerisinde kitap okuma alışkanlığı olan gençler de var mı?
Var, hatta bizim kitaplığımız var aşağıda. Orada kitaplarımız var. Oradan müşterilerimiz arzu ederse alıp götürüp, okuyup getirebiliyorlar. Öyle imkânlar da sunuyoruz. En son bir müşterimiz mesela Sol Ayağımı okuyordu. Okuyan müşteri kitlemiz de var.
Belki yazanlar da vardır?
Tabii, bir öğretim görevlisi meselâ, kitapları da var, burada gelip yazar. Sakin yerlerimiz var.
Kitap okuyan, kültürle ilişkili gençlerin beden dillerinde, davranışlarında diğerlerine nazaran bir fark var mı acaba?
Çok fark var. Konuşmasından tutun, oturmasına kadar her şekilde fark var. Okuyanla okumayan arasında çok fark olur. Bir vizyonu oluyor. Ona bir şey izah ettiğinizde hemen kapıyor.
Biz gazete alır, gider, çayımızı söyler, gazetemizi açar okurduk ama herhalde artık kimse gazete okumuyor değil mi?
Sanırım onu büyük bir ihtimâlle internetten yapıyorlar. Ben de çünkü internetten çok okuyorum gazeteleri. Burada eline bir gazete alıp gelip okuyan birisi yok. Yok ama aslında görmeyi özlediğimiz bir şey.
Sadece içecek değil, yemek kültürü de çok değişti…
Tabii çok değişti. Meselâ gençlerimiz sadece Türk mutfağıyla yetinmiyorlar. Meksika mutfağı var, İtalya mutfağı var, Türk mutfağı var. Dolayısıyla bütün seçenekleri sunmak zorundayız, sunuyoruz çünkü yeni nesil bunu istiyor. Farklı tatlara açıklar. Tatlılarda da öyle.
Kaç senedir buradasınız?
Üç senedir buradayım. Birkaç yılda bir gençlik hızlı bir şekilde değişiyor, kuşaklar da çok farklı oluyor. Değişen çağa ayak uyduruyorlar. Biz onların biraz gerisinde kalıyoruz; teknoloji vesaire… Yetişemiyoruz onlara.
Bir de Alman usulü ödüyorlar herhalde değil mi?
Evet, genelde Alman usulü ödüyorlar. Aile olmayanlarda bu var.
Düzenli gelenler de var değil mi?
Çok müşterimiz var.
Herkes burayı muhafazakâr bir bölge diye biliyor ama oturma mekânlarında görebildiğimiz kadarıyla insanların çok farklı tarzları var…
Eskisi gibi değil. Çok farklı kültürleri barındırıyor Üsküdar. Hepsi bir araya geliyor burada. Bir masaya oturuyorlar. Birisi çok maskülense diğeri daha muhafazakâr, arkadaş ortamında çok güzel anlaşıyorlar. Aynı masada aynı sohbeti, muhabbeti yapabiliyorlar. Sadece muhafazakâr kesim var diye kalıplaştırmak çok yanlış olur. Çok güzel bir denge var. Hiçbirinin aşırısı yok burada.
Kapak Fotoğrafı: Dilruba Kılıç Kocaışık
İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa tabidir. Sitenin içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge, her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Zift Sanat’a aittir.