Rusya’da bir sanat galerisinde sergilenen Anna Leporskaya’nın Three Figures [1] adlı tablosundaki uzuvları olmayan insan yüzü figürlerinden ikisine, gece güvenliğinden sorumlu görevli tarafından tükenmez kalemle birer çift göz çizildi (2021). Uzmanlarca fazla güç uygulanmadan çizilen bu gözlerin tablodan silinmesinin çok zor olmayacağı açıklandı. Tablo bu haberden sonra dünya çapında daha çok tanınmaya başladı. İspanya’da ise kuzeydoğu bölgesindeki bir kilisede 19. yüzyıldan kalma Hz. İsa freskini kendince iyileştirmeye kalkan seksen iki yaşındaki bir kadın, freski eskisinden daha kötü bir hâle getirmişti (2012). [2] Ancak durumun vahametinden beklenmeyecek şekilde tablo ziyaretçi akınına uğrayınca, yaşlı kadının ziyaret başına payına düşen telifi kilise vakfından alacağı haberleri medyada yer aldı.
Cahil cesareti olarak değerlendirilebilecek bu müdahaleler, muhatap olunan eseri daha iyi bir görünüme kavuşturma gayretinden ötürü -sanat eserinin popülerliğinden faydalanma amacı gütmediği için belki de- “mizahi bir hoşgörüyle” karşılandı. Bunun aksine Paris Louvre Müzesi’ndeki Mona Lisa (Leonardo da Vinci) ile Londra Ulusal Galeri’deki Ay Çiçekleri (Sunflowers-Van Gogh) tablolarına ya da Roma’daki Trevi Çeşmesi’ne (Aşk Çeşmesi) iklim aktivistlerince yapılan boyalı, çorbalı, kömürlü saldırılar dünya çapında tepki topladı (2022-2023). İklim aktivistlerinin maksadı, klasik sanat eserleri ve miras değerlerini kullanarak seslerini yükseltmek olduğundan vandallık, öfke ile karşılık buldu.
Bir Fotoğraf Çekilebilir miyiz? Hırpalamadan Görebilir miyiz¿
Avangard sanatçı Yayoi Kusama’nın Hirshhorn Müzesi’nde sergilenen “Sonsuzluk Odaları” adlı tasarımlarından “Infinity Mirrored Room-All the Eternal Love I Have for the Pumpkins” (Balkabaklarına Olan Sonsuz Aşkım) temalı odada öz çekim yapan bir ziyaretçi düşerek bal kabağı heykellerinden birinin kırılmasına neden oldu (2017). [3] Öte yandan Sonsuzluk Odaları’nın her biri için ziyaret süresinin otuz saniye ile kısıtlanması, “bi fotoğraf bile çekinemedik” şeklinde memnuniyetsizliklere yol açtı. Görünen o ki miras mekânı müzelere, çağdaş sanat fuarlarına, bienal türündeki sergilemelere yönelik rağbet, sosyal mecralara gösterilen ilgiyle orantılı olarak günden güne artmakta. Yirmi yıl kadar öncesinde eseri dakikalarca izleyen görsel okuryazarınyerini günümüzde artık, fotoğraf kareleri için eseri arkasına alıp dakikalarca poz verme gayretine giren ziyaretçilerdoldurmaya başladı. Belki de ilk defa görme isteğinden çok görülme isteğinin bu denli ağır bastığı bir dönemdeyiz. İçerisinde bulunduğumuz dijital çağda yaşamın her alanı adeta görsel imgelerle işgâl edilmiş hâlde. Bu bağlamda “görsel kültürü inşa eden rol”den “görsel kültürün inşa ettiği rol”e doğru evrilmekteyiz. Yapay zekâ ile üretilen sanat eserlerinin sergi girişlerinde uzun kuyruklar oluşturuyor bugünün görsel okuryazarı; çünkü sosyal mecralarda en fazla “like/beğeni” alan görsel çekiciliğe sahip eserler orada.
Kültür kuramcısı Byung-Chul Han bu çağda pürüzsüz olanın tartışmasız şekilde güzel olduğu kabulüne dikkat çeker. Pürüzsüzlüğün estetik değer yargılarının ötesinde toplumsal bir buyruğu yansıtarak günün pozitif toplumunu (positivegesellschaft) oluşturduğuna vurgu yapar. “Pürüzsüzlük çağımızın alametidir. Jeff Koons’un heykellerini, Iphone’u ve Brezilya ağdasını birbirine bağlar. (…) Pürüzsüz olan yaralamaz. Ne de direnç gösterir. Beklediği like’dır (beğen). Pürüzsüz nesne zıddını iptal eder. Her negatiflik def edilir.” [4] Oysa sanat eserinin beğenilmek gibi bir misyonu yoktur. “Sanat eseri şok edicidir. İzleyiciyi toslatır. Pürüzsüz bambaşka bir yönelimselliğe sahiptir. İzleyiciye tutunur, ona bir like (beğeni) yaptırır. Sadece beğendirir, altüst etmez.” [5] Günün insanı pürüzsüz ekranlardaki görsel kültürle “bak/gör, like/beğeni at ve geç” döngüsündeki muhataplığını, baş parmağı ile imgeyi sürüklediği kadarlık bir sürede noktalamış olur. Sürükleyip geçtiği bir dolu imge çoğu zaman vakit kaybından öteye varıp kişide harikulade hisler uyandırmaz. Pozitif toplum bireyi, beğeni toplamak isteğiyle sanat eserini arkasına alıp onu bir tüketim nesnesine dönüştürürken aynı zamanda kendisini de -beğeni ile değerlenmek kaygısıyla- tüketime sunma hâlindedir. O esnada kullanımı yaygın olan bir takım filtrelerle kendi görünümündeki pürüzleri de bertaraf ederek tüm olumsuzluklardan arınır.
Yaşadığımız çağda teknolojik gelişmelerle orantılı şekilde insan ömrünün uzaması şüphesiz ki gençlik enerjisiyle dolu yaşlarının da uzamasını sağlamadı. Daha uzun süren bir yaşlılık dönemi bekliyor bu devrin insanını artık. Yüzdeki çizgiler, kırlaşan saçlar, daha çabuk yorulma, görme kalitesindeki azalma gibi yaşlılık alâmetleri, uzayan ömre nispetle çok erken denilecek yaşlarda, ellilere merdiven dayandığında kendini göstermeye başlıyor. Dolayısıyla yapılan botokslar, estetik operasyonlar, yirmili yaşlara öykünerek giyilen kıyafetler bile belki; devrin insanının pürüzsüzlüğe ya da daha net bir ifadeyle “gençliğin yaşlılığa herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak biçimde üstün olduğu” köklü inancına dayanarak güzel bir imaj edinme gayretinden fazlası değil. [6] Fotoğraf sanatçısı Jonas Peterson’ın yapay zekâ ile üretip satışa sunduğu “Youth is Wasted on the Young” (Gençlik Gençlerin Elinde Harcanıyor) temalı eğlenceli görüntülerin aksine; pozitif toplum insanının her gün maruz kaldığı onlarca kusursuz imgeye rağmen yaşlı yetişkinliği güzel ve keyifli bulmasını beklemek safdillik olur. [7]
Beşerin ölümlülüğüne kıyasla sanat eserini değerli kılan, insan ömrü ölçeğinde çok uzak geçmişte, şimdide ve çok uzak gelecekte de var olabilme niteliği. Ancak sanat eseri bunu yalnız başarabilme gücüne sahip değilken sınırlı ömrü olan beşerin onu koruma gayretine muhtaç hâlde. Kimi zaman yok olanın bir sanat eserinde farklı bir formla yeniden varlığa bürünmesi bile beşerin gayretiyle mümkün; tıpkı resim sanatında yeri olan kemik siyahı renginin, yani hayvan kemiklerinden elde edilen ideal siyahın üretiminde olduğu gibi. Bugün de örneğin Rembrandt’ın kemik siyahını kullanımındaki ustalığına temas etme şansımız eskiye nazaran çok daha fazla; dünya çapında seyahat etme kültürünün yaygınlaşmasının yanı sıra sergilemelerin de artık seyahate çıkıyor olmaları sayesinde. Bunun bir getirisi olarak sanat yapıtlarının görülmeye açık oldukları oranda tehdide açık olmaları ise kaçınılmaz. Chul Han’ın da ifade ettiği gibi kırılgan ve tehdit altında olan güzel, “öteki”si yani çirkin tarafından sürekli rahatsız edilmekte. [8] Şüphesiz ki yaşam var olduğu sürece güzelin hırpalanmaya açık olma hâli de, insanın güzeli arayışı, güzele bakışı, peşinden gidişi, hayranlık duyuşu, onu farklı formlarda yeniden üretme çabası ve koruma güdüsü de var olmaya devam edecek. Güzele rast gelinen temasların heyecanı sürüp gidecek.
Kübra Turangil
[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-60335606
[2] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2012/08/120823_spain_fresco
[3] https://hyperallergic.com/361452/museumgoer-breaks-a-kusama-pumpkin-allegedly-in-pursuit-of-a-selfie/
[4] Byung-Chul Han, Güzeli Kurtarmak, çev. Kadir Filiz, İstanbul: İnsan Yayınları, 2022, s. 1. Görselin kaynağı http://www.jeffkoons.com/
[5] Byung-Chul Han, Güzeli Kurtarmak, s. 8.
[6] Alois Riegl, Modern Anıt Kültü, çev. Erdem Ceylan, İstanbul: Daimon Yayınları, 2015, s. 93.
[7] Görsel için bkz. https://jonaspetersonprintshop.com/
[8] Byung-Chul Han, Güzeli Kurtarmak, s. 46.