Sezai Karakoç’un kendine has dünyasını yansıtan, oruca dair yazılarından tadımlık bir parçayı Zift Sanat okurlarıyla paylaşıyoruz.
Her Yıl Bir Mucize Gibi Gelen
Kalemimin yeni ülkesinin ilk konuğu oruç oldu. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da, vakit erişti ve saat, mucize saati çaldı da ufkumuzda, incecik, gümüşten bir yay halinde, o eskimez, yıpranmaz, kararmaz hilâli gördük. Ruhumuzun, ta zamanların başlangıcında dost olduğu bu aşk meleğine ne kadar özlem çekmiş olduğunu birdenbire fark ettik. Gümüşten, incecik bir melek kalemi gibi ay çıkageldi ve biz de ona dünden hazırdık zaten.
Göğün kutlu işareti ay, belli belirsiz, Hızır mizaçlı misafirler gibi sessiz ve alçakgönüllüce geldi ve içimize, ve topluluğumuza orucun ilk tohumunu attı. Öyleyse, her akşam, top patlayıp da, batıya, gece ilk gri soluğunu bırakınca, iftar, oruç mucizesiyle bir gök sofrasına dönmüş, görünmez kaynaklardan gelip de önümüzde toplanan bereket kumanyasını açınca, ilk zeytini ağzımıza koyduktan ve zemzemle aşılanmışçasına bir aydınlık kazanmış olan ilk bardak suyu dudaklarımıza yaklaştırdıktan sonra, birdenbire gözümüze ilişir ki, ay büyümüştür.
Ve bir ay boyunca, her akşam göreceğiz ki, dışımızdaki ay, göğümüzdeki ay büyümüştür ve içimizdeki ay, kalbimizdeki ay, oruç, büyümüştür. (…)
*
Gece, sahurda, evlerin ışıkları bir bir yanınca, şehir, bir şölen hazırlığındaymışçasına uyanır. Oruçla gelen ruhların uyanışı da tıpkı sahurdaki ışıkların bir bir yanışı gibi, biri yanınca öbürünü de çağırmış gibi bir şölendir. Oruç, ruhların şölenidir.
Babıâli’de Sabah, 1967
Kaynak: Sezai Karakoç. Samanyolunda Ziyafet: Oruç Yazıları. 3. baskı. İstanbul: Diriliş Yayınları, 2006, s. 45-46.
Not: Alıntılanan metinde yazarın imlâ tercihine sadık kalınmıştır.