Pierre Soulages, 1919’da Fransa’nın güneyinde bulunan Rodez şehrinde doğdu ve 25 Ekim 2022’de vefat etti. Bugün Rodez’de, eserlerinin çoğunu barındıran bir müze onun adını taşır. Çok genç yaşta siyah renge ilgi duyan ve 1946’dan itibaren imgeleri resmetmekten tamamen vazgeçen Soulages, 1979 yılında outrenoir (siyah ötesi) adını verdiği yeni tekniğe yönelir.[1] Bir gün karşısındaki gitgide daha siyahlaşan tablo ona gittikçe daha kötü görünür. Tablo ortaya çıkmayınca bir iki saat uyur ve uyandığında yaşadığı aydınlanmayı, “artık siyahla değil, siyahın yüzeyindeki ışık yansımalarıyla çalıştığımı anladım.” diyerek anlatır.[2] O andan itibaren Soulages’ın siyaha bakışı değişir; siyah artık tuvalden gelen ışığı gösterme fırsatı sunmaktadır. Bu anlamda, çalışması Anish Kapoor’un üzerinde çalıştığı, % 99,96 oranında görünür ışığı emdiği için hiçbir ışık yaymayan Vantablack’in tam zıddını oluşturur. Bir gazeteci Soulages’a Kandinsky’nin siyah için “imkânsızlıklarla dolu bir hiçlik, güneşin sönmesinden sonraki ölü bir hiçlik” dediğini hatırlattığında[3] Soulages, tablolarının siyahı değil, siyah tarafından yansıtılan ışığı gösterdiğini söyler. Soulages’in tabloları bu nedenle monokrom olarak görülmemelidir. Zaten bu yüzden onlara outrenoir, yani siyahın ötesinde olan ve ondan bağımsız olarak var olan şey adını verir. Siyahın tanım gereği en büyük ışık yokluğunu temsil etmesine rağmen ışığı yansıtmasının yol açtığı paradoks, Soulages’ı büyülemektedir. Siyah tablo, kendi hâlinde görünmez olan ışığı görmek için gereklidir. Soulages ayrıca “ışık fotoğraflanamaz” diyerek[4] tablolarının gerçekten fotoğraflanamayacağından memnuniyet duyar zira bu yansımayı yakalamak nerdeyse imkânsızdır. Aslında Soulages, burada Caravaggio’da olduğu gibi ışığın değerini öne çıkaran eski bir geleneği en üst düzeye taşır. Caravaggio’nun yanı sıra Ribera ve Rembrandt’ta da gördüğümüz chiaroscuro (ışık-gölge) tekniği gençliğinde Soulages’i etkilemiştir. Ancak bu sanatçılarda ışık da tabloda temsil edilirken Soulages’te ışık tamamen dışsaldır.
Işığı işleme konusunda birçok farklı yol sunan tablo sadece ışığı yansıtmakla kalmaz, onu dönüştürür de. Tuval çizgili olduğunda ışık hareketlenir, pürüzsüz olduğunda ise ışığın yansıması sessizlik ve sükûnet hissi verir. Bu nedenle yansıma, siyah tarafından da dönüştürülmektedir. Tablolar arasındaki fark, tuval yüzeyinin ışığı nasıl şekillendirdiğine bağlı olarak değişir. Bu bağlamda, Soulages’ın çalışmaları, Rafal Bujnowski’nin –bugünlerde İstanbul Resim ve Heykel Müzesinde sergilenen Untitled (2013) adlı eserinde olduğu gibi– siyah rengin değişik dokularının çoğaltarak görünmez olan simsiyah bir sahneyi tasvir etmesini anımsatır. Fakat Soulages’la temel fark, Bujnowski’de ışığın algılanacak bir imgenin hizmetinde olmasıdır.
Öte yandan, Soulages’da izleyicinin bakışındaki değişiklikler de eserin kendisindeki değişikliklere katkıda bulunur. Siyah, izleyici ile tablo arasındaki mesafeyi var eder; zira her şey bu görünmez ışıkla dolu olan arada gerçekleşir. İzleyici, tuvalin uzamının bir parçası olur ve harket edince ışığı farklı bir şekilde görür. Göz ile tuval arasındaki mesafe, ışığın algısında rol oynar. Tablolar, izleyicinin farkına varamayacağı bir ışık alanını açar. Ayrıca, ışık kaynağının kendisi de eserin şekillenmesinde belirleyicidir. Örneğin Grenoble Müzesi’ndeki bir sergide, tablo, üstte bulunan bir kuyudan gelen doğal ışıkla aydınlatılmıştır. Aydınlatma dolaylı olduğu için eser, günün saatine göre değişiklik gösterir. Böylece izleyicinin tablo önündeki konumunun yarattığı mekânsal boyuta, sabah, öğleden sonra veya akşam ışığında tabloyu gözlemlemenin getirdiği zaman farklılığı da eklenir.
1986 yılında Soulages, eser ile ışık arasındaki bu oyunu, bir sipariş üzerine Conques kilisesi için yaptığı vitray çalışmasında da sürdürür. Çalışma oldukça farklı olsa da temel düşüncesi aynıdır; gerçekleştirdiği yüz-dört vitrayın her biri, aldığı ışığı belirli bir şekilde dönüştürür ve dağıtır. Bilim insanları ve vitray ustalarıyla çalışan Soulages, ışığın yoğunluğunu ve renk yelpazesini mavi veya turuncuya kadar değişen varyasyonlarla değiştirebilen renksiz bir cam geliştirir. Ancak klasik vitrayların aksine ve Türkiye’deki bazı camilerde bulunan örneklere benzer şekilde, Soulages’in vitraylarında bir imgeye yer verilmez; amaç yalnızca ışığın kendisini görmektir. Zaten figüratif vitraylarda ışık, sadece temsil edilen dini sahneyi görünür kılmak için bir araçtır. Buradaki fark temeldir çünkü Soulages, normalde şeyleri görünür kılmak için kullanılan ışığı, kendisi görünmez olduğu hâlde göstermeyi amaçlamaktadır.
Görünmez ışığı görünür kılmada temel gayesi sadece fiziksel değildir. Philippe Piguet’ye verdiği bir röportajda, tablolarından gelen ışığın derin geceyi veya ruhun içsel gecesini de içerdiğini, bu yönüyle de eserlerinin op-art’tan (optik sanat) ayrıldığını belirtir. Onu ilgilendiren, sadece optik etkinin ötesinde, izleyici için açılan zihinsel alandır. Soulages, çalışmalarına manevi bir boyut vermekten çekinmez ve aslında hep “manevi bir arayış” içinde olduğunu söyler.[5] Soulages, neden resim yaptığını sorgularken bunun çocukluğunda onu meşgul eden “metafizik sorularla” alâkalı olabileceğini itiraf eder.[6] Bu karanlık aynı zamanda tüm tikelliklerin mutlak olumsuzlanmasını temsil eder; farklılıkları ortadan kaldırır. Öyle ki, Soulages resimlerine imzasını atmaz, adını görünmez bir şekilde tablonun arkasına yazar. Fransız şair Christian Bobin, Pierre Soulages’a adadığı Pierre adlı eserde, siyah tuvalleri Sühreverdî’nin kıssasındaki meleğin sol kanadından gelen karanlığa benzetir.[7] Sühreverdî, varlık ve yokluk arasındaki temel ikiliğe, Hz. Cebrail’in bir kanadından inen ışık ve diğer kanadından inen gölge üzerinden atıfta bulunur. Bu gölge, duyusal bedenliliğin kaynağıdır. Sühreverdî başka bir kıssada Ay’a şöyle dedirtir: “Bil ki bedenim karanlıktır ama pürüzsüz ve saftır, kendi başıma hiçbir ışığım yoktur; fakat Güneş’e karşı olduğumda, bu onun ışığının bir benzeri bedenimin aynasına düşer”.[8] Daha da ileri gidersek Soulages’ın siyahı, görünmeyen ışığı görmeye olanak tanıyan bir ayna olarak sunma şekli, bazı mutasavvıflardaki aynanın sırrını anımsatır. Aynanın arkası karanlık olduğu için ön yüzün aldığı ışığı yansıtabilir. Füsûs’ta Hz. Yusuf’a ayrılan bölümde, İbn Arabi zulmetin şerefinden söz edilebileceğini ancak bu şerefin hakikat nuru ile birlikte olması gerektiğini belirtir. Yani, hakikatın nuru karanlık bir arka plan üzerine tezahür ederse idrak edilebilir. Benzer bir sekilde, Şebüsterî, Gülşen-i Râz’da “Yokluk, mutlak varlığın aynasıdır; Hakk’ın aydınlığının yansıması onda belirir.” der.[9] Şiirin devamı daha da manidardır: “Zâlimlik ve cahillik, nur’un zıddıdır, Ancak Nur’un zuhur etmesini de sağlarlar. Aynanın arkası bulanık olursa, kişinin yüzü, öbür yüzünde görünür”.[10]
Burada bir soru sormalıyız. Işığın kendisinin görünmez kalmasına rağmen ışığı görmek için siyaha veya karanlığa duyulan ihtiyaç etrafında, Soulages ile tasavvuf geleneği arasında neden bir bağ kuralım? Çünkü çağdaş sanatın en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen Soulages, ışığın yansıması hakkında derinlemesine düşünceler yürüterek tamamen güncel araçlarla İslami bir şemanın yeniden ele alınması olasılığının güzel bir örneğini sunar. Bu konu, tasavvuf edebiyatında çok önemli bir yere sahip olduğu gibi –sudûr teorisinden dolayı– İslam felsefesinde de merkezi bir role sahiptir. Dolayısıyla tasvir yasağı gibi eski tartışmalar birden gücünü yitirir zira “imge anlam için yeterli değildir” diyen Soulages farklı imkânlar açar.[11] Soulages’ın çalışmaları, her ne kadar dini veya manevi sanata indirgenemez olsalar da her türlü manevi sanatın karşılaştığı başlıca zorlukla, yani görünmezi, görünmezliğini koruyarak temsil etme meselesiyle güzel bir yüzleşme örneği sunar.
Selami Varlık
*Görsel Kaynak: https://www.pierre-soulages.com/
[1] Bu konuda bkz. Okan Şahin, “Pierre Soulages Resminde Outrenoir (Siyahötesi) Kavramının Teorik Yapısı”, ARTS, 10, (2023) 111-129; Okan Şahin, Çağdaş Sanatta Siyaha Bakmak: Görme İhtiyacı-Anlanlandırma Sorunu, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2023.
[2] Isabelle Dillmann, “Entretien avec Pierre Soulages, ‘Le bâtisseur de lumière’ – Première partie”. https://www.revuedesdeuxmondes.fr/entretien-avec-pierre-soulages-le-batisseur-de-lumiere-premiere-partie/ (5 Ekim 2023).
[3] Wassily Kandinsky, Über das Geistige in der Kunst (Bern: Benteli Verlag, 2004), s. 98.
[4] Bernard Paquet, “Pierre Soulages : entre l’ombre et la lumière / Pierre Soulages, Soulages: Noir lumière Musée des beaux-arts de Montréal été 1996”, Vie des arts, 40 (164), s. 23.
[5] Dillmann, “Entretien avec Pierre Soulages” https://www.revuedesdeuxmondes.fr/entretien-avec-pierre-soulages-le-batisseur-de-lumiere-premiere-partie/ (5 Ekim 2023).
[6] Dillmann, “Entretien avec Pierre Soulages” https://www.revuedesdeuxmondes.fr/entretien-avec-pierre-soulages-le-batisseur-de-lumiere-premiere-partie/ (5 Ekim 2023).
[7] Ayrıca Bobin ışık ve karanlıkla ilgili olarak çok güzel bir tiyatro tanımı sunar: “Tiyatro basittir ; karanlıkta oturur, ışığı dinlersin”. Christian Bobin, Ressusciter (Paris: Folio ssai, 2003).
[8] Henry Corbin, “Deux épitres mystiques de Suhrawardi d’Alep”, Farsçadan çeviri ve giriş: Henry Corbin, Hermès (3), Kas. 1939, s. 49.
[9] Şebüsterî, Gülşen-i Râz, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, b. 134.
[10] Şebüsterî, Gülşen-i Râz, b. 265.
[11] Dillmann, “Entretien avec Pierre Soulages” https://www.revuedesdeuxmondes.fr/entretien-avec-pierre-soulages-le-batisseur-de-lumiere-premiere-partie/ (5 Ekim 2023).
İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa tabidir. Sitenin içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge, her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Zift Sanat’a aittir.