Bir defter bulmalıyım. Aylardır yazmak istiyorum. İçimde bir şeyler karmakarışıyor, bulanıyor. Tortularım, tozlarım bu karmaşada girdap gibi dönüyor. Yazmam gerek. İfadenin süzgecinden geçirmem gerek bulanıklığımı. Bilgisayara yazmak istemiyorum: Eski usûl kalem-kağıt bana lâzım olan… Herkeslerden gizli bir defter bulmalıyım. Koca koca kitaplıklarım kitaplarla dolu ama gelin görün ki bir defter bulamıyorum. Kaç kez yazmak için cümleler devşiriyorum. Kelimelerimi ağlara dolduruyorum ama onları çekecek takatim yok. Çünkü bir defter bulamıyorum. Kalemim var ama işte defter bulamıyorum. Dile dökmeliyim içimdeki her şeyi. Düşüncelerimin savruluşuna kavramsal bir kılıf örmeliyim. Her şey yerli yerine oturmalı ben yazarken. Uslu uslu sıraya dizilmeli harfler, kelimeler, cümleler…Herkes gibi ben de meramımı anlatmak istiyorum. Kimselerin görmediği bir defter sayfasına mürekkep lekeleri kondurmayı hayal ediyorum. Uzun uzun düşünüyorum bu konu hakkında. Yok, yok; ne yazacağım hakkında değil, yazmak hakkında. Ne güzel, diyorum, ne güzel olurdu şimdi bir defterim olsa. Oraya yazsam yazsam, parmaklarımdan akıp gitse şu sıkıntılarım. Dile emanet etsem bütün tasalarımı, telâşemi. Dilin kundağına sarınıp rahat bir uyku çekse zihnimdeki her şey. Ama bir defter bulamıyorum. Bir türlü durulmuyor içimdeki karmaşa. Oradan oraya koşturup duvarlara çarpıyor düşüncelerim. “Azad et bizi!” diye buyuruyorlar. Tamam ama ben de bir kulum nihayetinde, bir defterim olmazsa ben sizi nasıl emanet edeyim kelimelere?! Anlatmakla olmuyor işte; işaretin resmini kondurmadan şu cismani âleme, içim rahat etmiyor. Ya anlatırken havaya karışıp giderlerse diye endişeleniyorum. Bir defterim olsa ne güzel olurdu. İnci gibi dizilirlerdi yan yana. Kelimelerim duruverirlerdi defterimde dönüp dönüp bakmak isteyen gözlere amade. Ama bulamıyorum. Geceleri uyumadan küçük bir defter hayali kuruyorum. “Belki sabaha başucumda beliriverir.” diyorum. Ertesi gün heyecanla açtığım gözlerimi boşluğun hüsranı ile dolduruyorum. İşte bir gün daha yazamadan geçecek. Bir gün daha ben ve içimdeki her şey dağınık düzen yaşıyoruz. Çünkü -dedim ya size de- bir defter bulamıyorum.
Nihayet bir gün karar veriyorum. Hani şu zaman zaman hepimizde beliren “Bugün her şeyi yoluna koyacağım.” hissi kaplıyor her yanımı. Nasıl da kat’î bir parıltı var gözlerimde. Bugün bu işi hallediyorum! Yürüyerek değil, adeta uygun adım marş hâlinde markete gidiyorum. Bakıyorum, görüyorum ve çok da düşünmeden bir defter alıyorum. Mavi kapaklı bir defter. Eve gelirken ayaklarım yere değmeden yürüyorum. Nasıl hevesli, nasıl heyecanlıyım… Sonunda benim de bir defterim oldu! Dönüş yolunda “Artık her şey düzene girecek.” cümlesini soluyorum hava yerine. Eve girer girmez kalemimi kapıp bükeceğim kelimeleri. Cümlelerden hırkalar öreceğim. İçimdeki her şeyi nesne kılıp karşıma koyacağım. İşte orada olacaklar. O dingin maviliğin içinde güvende ve düzenli yaslanacaklar dile.
Masaya bırakıyorum defteri. Her şey bitsin öyle yazayım. Sakin kafayla uzun uzun…O gün işler işleri doğuruyor, hayat dur durak bilmeksizin yığılıyor önüme. Ertesi gün de çok farklı olmuyor hani, onun ertesi gün, onun da ertesi gün… Ben günleri tükettikçe yerine yenileri geliyor, yeni telâşelerle. Birazdan, diyorum her gün, birazdan yazacağım. Defter dursun şurada masanın üzerinde, gözümün önünde.
***
Böylece haftalar geçiyor. Defter bir temizlik sırasında masadan kalkıp kitaplığa yerleşiyor. Tertemiz sayfalarına mütebessim bir hüzünle bakıyorum. En azından artık bir defterim var, diyorum, istediğim zaman yazarım…
Elif Erdemir