Din ve kültürün birleşerek büyük bir gelenek oluşturduğu Ramazan, hangi yönden bakılırsa bakılsın toplum için bir “heyecan” ayıdır. Karşılanması, gelmesi, ilk günleri, ibadetleri, yemekleri, davetleri, yardımları ve bayram müjdesi ile Ramazan “bereket”tir.
Daha gelmeden vakitler onunla hesaplanır ve işler, Ramazan öncesi ve sonrası diye iki zaman dilimine göre ayarlanır. Teşrif ettiğinde kadını, erkeği, çocuğu, yaşlısı, fakiri ve zengini için ayrı bir heves, ayrı bir neşe ve ayrı bir beklenti vesilesi olan Ramazan, “hareket”tir.
Geçmişte, toplumun Ramazan düzenine kolay ayak uydurması için özel düzenlemeler yapılırdı. Örneğin Osmanlı’da Ramazan ayında toplum düzenini kurmak ve devamını sağlamak, ibadet hayatı için uygun ortamı temin etmek amacıyla bazı esaslar belirlenirdi. Ramazan Tenbihnâmeleri denilen bu esaslar, padişahın ibadet için gideceği camiler, kılık-kıyafetle ilgili uyulacak esaslar, farz namazlarının ve teravih namazının kılınma düzeneği, kalabalık ortamlarda uyulması gereken kurallar, iftardan sonra fenerle sokağa çıkılması gibi birçok dinî ve sosyal hayata dair uygulamayı içerirdi. Bir başka deyişle Ramazan’ın topluma “huzur ve güven” getirmesi için özel tedbirler alınırdı.
Bu ay, Osmanlı toplum hayatına büyük ölçüde sinmiş olduğundan o toplumun şairleri de bu aydan ve bu ayla birlikte icra edilen her türlü dinî, kültürel ve sosyal faaliyeti Ramazan’la ilgili eserlerde dile getirirlerdi. Bu eserleri, ramazaniyyeler, ramazan ilahileri, ramazan mânileri, ramazanla ilgili gazel, rubâi, koşma vs. gibi muhtelif türden şiirler şeklinde sınıflandırmak mümkün. Bu şiirlerin en dikkat çekici yanı, şairlerin bunları padişaha, devlet büyüklerine, devrin ileri gelen kişilerine yahut dostlarına Ramazan tebriği olarak hediye etmeleriydi. Ramazan’ın başlaması, hilâlin görünmesi ve yevm-i şek, oruç, iftar, sahur, imsak, teravih, yemekler, eğlenceler, kandillerin asılması, Ramazan sofuları, keyif verici maddelerin yasaklanması, keyfi bozulan tiryakiler ve boğazına düşkünler, değişen günlük hayat, meyhanelerin boşalması, mahya ve kandiller, Ramazan’a özgü eğlenceler, bu ayda ön plana çıkan tipler (kadı, imam, müezzin, tiryaki, sarhoş vb.), bayram hazırlıkları ve bayramı bekleyiş gibi konular Ramazaniyyelerin dinî, folklorik ve kültürel muhtevalarıydı.
Şairler için Ramazan bir misafirdi ve en güzel şekilde ağırlanmalıydı.
Sürûrî:
Şeref ü kadr ile mihmân-kede-i dünyâya
Bir misâfir geliyor nâmına dirler ramazân
(Dünya misafirhanesine şerefle, şanla bir misafir geliyor ki adına Ramazan diyorlar.)
Zâtî:
Gönderdi Hudâ çün bize mihmân Ramazânı
Hoş tutmağa niyyet edelim biz dahi anı
(Mademki Allah bize Ramazan’ı misafir olarak gönderdi, o zaman biz de onu hoş tutmaya niyet edelim.)
“Ramazaniyye” sadece şiirlerin adı değildi elbet. Ramazan öncesi hazırlıkların en önemlilerinden biri de zenginlerin, hâli vakti yerinde olanların talebelere ve tekkelere gönderdikleri yiyecek ve erzakın adıydı. Aynı şekilde yoksul yakınlara, komşulara, dul ve yetimlere de nevale paketleri gönderilirdi. Böylelikle zengin/fakir herkes Ramazan’dan nasibini alırdı.
Sâbit:
Bu da bu şehr-i ‘azîmün berekâtındandur
Fukarâsında da ârâste-i hân-ı elvân
(Fakirlerinde de renkli sofraların süsü var. İşte bu da Ramazan ayının bereketlerinden biridir.)
Enderunlu Fâzıl:
Şehre geldi berekâtıyla mübârek ramazân
Oldı şeh-bender-i kâlâ-yı sevâb u gufrân
(Mübarek Ramazan şehre bereketleriyle geldi; bağışlanma ve sevap kumaşının şehbenderi oldu.)
Rü’yet-i hilâl (hilâlin görünüşü) bugünkü gibi aylar öncesinden belirlenemez; anlık, dakikalık, saatlik gözlemlerle olur ve o şekilde ilân edilirdi. Hilâl, görevli kişiler tarafından gözetlenir ve onlar hilâli gördüklerinde hemen kadıya müracaat ederlerdi. Kadı da bunun ispatı için şahit ister ve Ramazan hilâlini görenler huzura alınırdı. Şahitlerin söyledikleri araştırılır ve söylediklerinin doğruluğu tespit edilince Süleymaniye Cami minaresinde beklemekte olan kandilcilere işaret verilerek kandiller yaktırılır, mahyalar aydınlatılırdı. Ayrıca Ramazan’ın gelişi halka davullarla duyurulurdu.
Ramazan’a aniden yakalanan tipler de şairlere latife konusu olurdu. Örneğin imam, rahat rahat uyurken hilâlin göründüğü haberini alınca hemen teravih namazına durur; Ramazan haberini alan şairler bunun yalan olduğuna inanmak isterlerdi. Bu bağlamda Nedim, ya hilâli gören şahidin ya da takvimin yalancı olduğunu söylerdi:
Bağteten sâbit olup gurre firâşında imâm
Hâb içün yatmış iken itdi terâvîhe kıyâm
Baş kaldırmadılar ögleye dek uyhudan
Yevm-i şek zevkine hâzırlanan ahbâb-ı kirâm
(İmam yatağında uykuya yatmış iken Ramazan’ın ilk günü belli olunca birden teravih için yerinden fırladı. Yevm-i şek zevki için hazırlanan dostlar, öğleye kadar uykudan başlarını kaldıramadılar.)
Pâs-bân virdi kudûmiyle cevâb eyleyene
Ramazân geldi mi âyâ diyerek istifhâm
Bilemem ben de ki şâhidde mi takvîmde mi
Hele bir kizb var ortada budur sıdk-ı kelâm
(Gece bekçisi, “acaba Ramazan geldi mi diye soranlara, bizzat gelerek haber verdi. Sözün doğrusu bu ki takvimde mi yoksa şahitte mi bir yalan var ama hangisi bilemiyorum.)
Enderunlu Vâsıf ise zamanın çabuk geçtiğinden şikâyet eder. Zira Ramazan, ona göre bu sene erken gelmiştir:
Amma yürümüş bu sene sür‘atle mübârek
Yâ sa‘y u yâ sâ‘at-i gurûb-ı Ramazândır
Sürûrî’ye göre bir Ramazan âdeti olan mahya ve kandillerle minare süslemeleri, karanlık gecede halkı doğru yolu gösteren meşaleler gibidir:
Her minâre ise kandîl ile bir meş‘aledir
İltmege togrı yola halkı hidâyet Ramazân
Enderunlu Fâzıl ise bu mahyaları hazırlayan kayyumadı verilen cami görevlilerini, maharetlerinden dolayı över:
Kayyûm ki kanâdîl ile şâmı seher eyler
Kandîl uçurur yıldıza rağmen neler eyler
Ramazan sofularına da şaka yollu çatılır:
Seyyid Vehbî:
Alınur mı Ramazân sûfîlerinden câmi‘
Kimi mahfilde mü’ezzin kimi mihrâba imâm
(Ramazan sofularının elinden camiyi almak mümkün mü? Kimisi mahfilde müezzin, kimi mihrapta imam olmuş!)
Ayyaşların işi de zordur. Çünkü Ramazan gelmiş ve ellerinden kadehleri alıvermiştir:
Geldi ‘ayyâşlarun aldı ayâgın Ramazân
Zühd işin tâc gibi başa çıkardı el’ân (Zâtî)
Meyhane ehlinin naraları önceleri meyhaneden dışarı taşıyorken Ramazan’da caminin bir köşesinde şaşkınca yatmaktadırlar:
Gûşe-i mey-kedeye sığmaz idi na‘ralar
Şimdi maksûre-i câmi‘de yaturlar hayrân (Halîmî)
Ramazan ayında yer alan ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi, kulların günahlarının affolunmasına vesiledir, bu nedenle kıymeti bilinesidir:
Bil kadrini zîrâ ki bu şehrün şeb-i Kadr’i
Bî-şek sebeb-i mağfiret-i ‘âlemiyândır (Enderunlu Vâsıf)
Kur’ân’da Kadir Gecesi’nde yapılan duaların reddedilmeyeceği söylenir. Bu nedenle oruçlular dualarını Kadir Gecesi’nde Allah’a takdim etmelidirler:
Leyle-i Kadr’i şeref-bahş-ı cihân olmuşdur
Sâ’imân tâ ki du‘âsın eyler ol dem takdîm
Redd olınmaz ol gice her ki du‘â eyler ise
Eylemiş anı beyân Hazret-i Kur’ân-ı Kadîm (Nazîr)
Çok sevilen, beklenilen, her yönüyle değerlendirilmeye çalışılan bir ay olsa da Ramazan’ın sona ermesi ve akabinde bayramın gelmesi sabırsızlıkla beklenir. Bu nedenle Fuzûlî gibi bayram hilâli beklemekten yorgun düşenler de olur:
İntizâr‑ı mey‑i gül‑reng ile bayram ayına
Baka baka inecekdür gözümüze kara su
(Kırmızı renkli şarap ve bayramı beklerken [yollara bakmaktan] gözlerimize kara su indi.)
Ramazan’ı idrak eden ve bayramı bekleyen bizler de Ramazan ayının maddî/ manevî tüm bereketi için Faruk Nafiz Çamlıbel ile duaya durduk:
Alnımız secdede bulsun bizi her lahza ezân
Ve hazîn ömrümüzün her günü olsun Ramazân
Vildan S. Coşkun