Filmin ismiyle başlayalım isterseniz; neden “Hep 33 Yaşında”?
Cennet yaşı olarak geçiyor kültürümüzde malûm. Dünyanın penceresinden bakınca da çalışmaya, canlılığa, hareket ve diriliğe atıf yapıyor. Ansiklopedi çalışmasını güzel özetliyor gibi düşündük.
Film belgesel türünde ama yine Murat Pay sinemasından alışık olduğumuz üzere dokü-drama formatında. Mâşuk’un Nefesi ve Mirâciyye: Saklı Miras filmlerinizle Hep 33 Yaşında arasında ne tür benzerlikler ve farklılıklar bulunuyor?
Hep 33 Yaşında filmi, kurmaca kısımlarının yoğunluğu açısından Mirâciyye: Saklı Miras’a daha çok benziyor. Fakat Mirâciyye: Saklı Miras’ta kurmacaya yaklaşırken bir problemle karşılaşmıştım: Filmin anlatım diliyle içerik arasında arzu ettiğim bütünlüğü tesis edememiştim. Bunda klasik dramanın koşullarına yaptığım itirazın da bir etkisi var. Dramatik yapı bağlamında itirazım devam etti ama Hep 33 Yaşında filminde bu konuda yoğurdu üfleyerek yedim diyebilirim. Hem dramatik yapıyı istediğim gibi yoğurmak hem de içerikle bu yapının uyumunu yakalamak anlamında çok çaba sarf ettim. Bilmiyorum bu gerçekleşti mi… Seyirci karar verecektir; fakat maksadıma biraz daha yaklaştığımı düşünüyorum.
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi üzerine hazırlanan bir sözlü tarih projesi olarak başladı hikâye. Bu projeden Hep 33 Yaşında gibi bir kurmaca belgesel çıkarmak zor olmadı mı?
Kolay değildi. Yüzü aşkın kişiyle yapılan sözlü tarih projesi akabinde senaryoyu yazdık. Kapsamlı ve çok yönlü bir hikâyeyi bütünlüklü ve tutarlı anlatmak meselesi üzerine çokça kafa yorduk diyebilirim. Bazı kerteriz noktaları tespit ettik ve yola düştük. Burada şu hususun altını çizmek elzem: Ansiklopedinin hikâyesini tüketmediğimizi düşünüyoruz. Yani bir başkası bir gün ansiklopedi üzerine bambaşka bir yerden yepyeni bir film yapabilir pekâlâ. Ansiklopedi yazım serüveninin bu açıdan zengin hikâyeler barındırdığını söyleyebilirim.
Filmin dokü-drama formatında olmasına en baştan mı karar verilmişti; yoksa süreç içinde mi bu fikir ortaya çıktı?
Bu konuda ilk başlarda bir kararsızlığım oldu açıkçası. Kararsızlığım, kurmaca dünyanın filmdeki dozu hakkındaydı ama. Yoksa belgesel bir film yapacağımız en başından belliydi. Sözlü tarih görüşmelerini gerçekleştirdikçe kurmaca yapının içine belge diyebileceğimiz somut unsurların aşısını yapmamız gerektiğine kanaat getirdim. Böylece kurmaca belgesel bir dünyaya adım atmış bulunduk.
Neden hâlihazırda proje, sözlü tarih görüşmeleri üzerinden ilerliyorken daha klasik formatta bir belgesel yapmayı değil de önceki filmlerinizdeki gibi dokü-drama formatını kullanmayı tercih ettiniz?
Bu kararı projenin organik sürecine havale ettim diyebilirim. Tabii ki ilk başta bazı sezgilerim oluyor ve onlara güveniyorum.
Biraz da projenin detaylarından bahsedelim. Proje kapsamında kaç kişiyle görüşüldü? Kaç saat görüşme yapıldı? Siz bu görüşmelerin hangi aşamalarında yer aldınız?
Yaklaşık yüz kişiyle görüştük sanırım; belki biraz daha fazladır. Tabii saatlerce çekim yaptık ve ben de bütün çekimlerde bizzat bulundum, sürekli notlar aldım. İSAM’daki bazı hocalarla sürekli istişare hâlindeydik. Bazı görüşmeleri daha sonra tekrar dinledim. Akabinde senarist arkadaşım Selman Kılıçaslan ile yavaş yavaş senaryo konuşmaya başladık.
Film herhangi bir kurum için çekilen belgesellerden farklı olarak yönetmenin rengini kuvvetli bir şekilde hissettiriyor. Fakat bir yandan da kurumun hikâyesini etkileyici bir şekilde dramatize ettiği için kurumun damgası da üzerinde. Bu dengeyi nasıl kurdunuz?
Bir sinema filmi yapmak istedik başlı başına. İçerikten bağımsız olarak söylüyorum, sinema sanatının bütün imkânlarını kullanabileceğimiz bir film… Burada kurumun bize yaklaşımının altını özellikle çizmek istiyorum. Sağ olsunlar, bize güvendiler ve iyi bir film için ne gerekiyorsa yaptılar. Film sanatının incelikleri konusundaki tercihlerimizi, kararlarımızı anlayışla karşıladılar. Bu çok önemliydi benim açımdan.
Öğrencilik yıllarında İSAM kütüphanesinde çalışmış mıydınız? İSAM’da akademik çalışma yapan araştırmacılar genellikle İSAM’la duygusal bir bağ kuruyorlar. Sizin de böyle bir hikâyeniz var mı? Varsa bunun filme yansıması nasıl oldu?
Yüksek lisans yaparken İSAM kütüphanesine yolum düştü tabii. Mekândan ziyade, öyle ya da böyle ansiklopedi dünyasıyla bir hukukum var, diyebilirim. Ama bunun filme nasıl yansıdığını tarif edemem sanırım. Muhakkak bir yansıması olmuştur.
Baş karaktere Niyaz ismini vermenizin nedeni, bizzat ansiklopedi projesini, projenin aktörleri tarafından yapılan ve kabul olmuş bir dua olarak görmeniz mi?
Kısa bir cevap vereyim buna: Evet…
Bir önceki filminiz Dilsiz’de kurmaca alanına geçiş yaptığınızı düşünmüştük. Ancak bu filmden anladığım kadarıyla belgesel türünü terk etmemişsiniz. Gelecek projelerde bizi neler bekliyor?
Belgesel yapmayı seviyorum. Daha doğrusu belge bilgi üzerinden kurmaca yapılara dair kafa yormak hoşuma gidiyor. Ama kurmaca tarafta duruşum baki. Meselâ yeni filmimiz, Dilsiz gibi salt kurmaca bir evrende geçiyor. Nasip olursa 2025 senesi içinde çekmek istiyoruz.
Havva Yılmaz
İşbu web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa tabidir. Sitenin içeriğine ilişkin her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi-belge, her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları Zift Sanat’a aittir.